31 Aralık 2022 Cumartesi

Giden 2021-2022 ve Geçen Hayat

 

Normal şartlarda bu yazı serisinde yazılar yeni yıla girdikten birkaç ay sonra yazılır, bundan dolayı önceki sene yaşananların yanında yazının yazıldığı ana kadar olanlar da anlatılır. Başka bir deyişle giden yılın yanında yazının yazıldığını ana kadar geçen hayattan da bahsedilir. Başlığın hikayesi aslında budur.

Ama bu serideki son yazı ve hatta daha öncesindeki süreçten beri bir şeyler yazmam nedeniyle oturup yazı yazmak zor geliyor. İşin yoğunluğu yanında enerjim de olmuyor eskisi. Ondan dolayı bu sefer yazı bayağı gecikmiş olduğu için değişiklik yapıyorum. Giden iki yıldan bahsedeceğim (her ne kadar yayın tarihi itibariyle 2022 bitmemiş olsa da) ama geçen hayat olmayacak. Aslında giden yıl da geçen hayat içinde ama derdimi anlatabildiğimi düşünüyorum.

Ama her ne kadar bu serinin önceki yazılarından daha fazla süreden bahsedecek olsam da uzun bir yazı olmayacak gibi hissediyorum (yazdıktan sonra eklenen not: daha uzun yazdıklarım olmuştu). Zira her bakımdan daha fazla şey yaşasam da hem hepsini yazmak uzun sürecek hem de genelde hayatım sabit bir döngü içerisinde gittiği için çok fazla detaylı bir şey yok. 

Bu noktada esasen keyfi yazdığım için yazının içeriği hakkında bir şey yazmam lüzumsuz olsa da klasik ben işte. Açıklama ihtiyacı hissettim. Yoksa ne bu yazının seri olmasının ne de yazı düzenini baştan paylaşmanın bir önemi var.

Tabi günlüğümsü olan bu yazı dizisinde yazmayalı bayağı olunca en son ne yazdım diye bakmam gerekti. Bayağı şey olmuş dediğim gibi. Her ne kadar çoğunlukla bir döngü olsa da. Değişen şeyler olduğu gibi  değişmeyen şeyler de var. Değişmeyenlerden değişenlere gitmek daha pratik olur gibi geldi.

Öncelikle koronavirüsün adının daha az anıldığı şu döneme dek 4-5 defa test yaptırmama karşın hepsinde negatif çıktım. Eğer belirti göstermeyen bir şekilde olmadıysam korona olmayan ilginç bir azınlıktayım diyebilirim. Bu bir önceki yazıda olduğu gibi aynı. Karantinadaki İzmir'in boş olmasını sevsem de temaslı olmam nedeniyle karantinaya girmek tatsızdı.

 Temaslı olup karantinaya girdikten sonra ALES'e girmek ise garipti. İki kişi koca sınıfta girdik. Önceki ALES'lere nazaran burnum da akmadığı için sınav güzel geçti ve şimdiye en yüksek ALES puanımı aldım. Aslında karantina özelinde başta iki doz olduğum için karantinada değildim ama 5. gün test yaptırmam gerekirken yaptırmadığım için otomatik karantinaya alındım ve sınav sabahı ÖSYM'den gelen mesaj böyle bir sonuç doğurdu. Allah'tan sınav Tınaztepe'deydi de yürüyerek gidebildim. Yoksa tatsız bir gün olacaktı. Sonra test yaptırıp negatif çıkınca karantina bitti tabi.

Hayatımda bir diğer değişmeyen şey ise yüksek lisans. Hala tezi bitirmem gerekiyor dostlar. Normalde yüksek lisans 6 yarıyıl içinde bitmesi gerekirken koronavirüs nedeniyle sevgili enstitüm genel düzenlemeye paralel şekilde toplamda iki yarıyıl hak saklama imkanı verdi. Gayet güzel kullandım ve kullanmaya devam ediyorum. Doğrusu az kalsın geç talep ediyorum diye bu yazıyı yazdığım süre içinde tez savaşları içinde bulacaktım kendimi ama olsundu. Enstitünün kararı işimi kolaylaştırdı diyebilirim. Tabi 4 senede lisans bitirip 4 senede yüksek lisans bitirmek garip olacak ama kendimi düşününce çok da şaşırtmıyor açıkçası.

Bir diğer değişmeyen şey de sevgili mesleğime bakış açım. Fakülteye girmeden önce avukatlık yönünden birçok düşüncem aynı şekilde karşıma çıktı. Bunu daha önce de yazmıştım. Açıkçası bu kadar öngörülü olabileceğimi beklemiyordum. Kendi iş yapma şeklimi bilmemin etkisi de olabilir tabi. Önceki yazıda yazdıklarım geçerliliğini artarak koruyor. Değişenler kısmında diğer etkilerine de değineceğim. Tabi bol bol gezmemi atlamamak gerek. Ne olursa olsun bu meslek sayesinde iyi gezdim. Her şeyi derinlemesine deneyimlemedim tabi ama birçok şey kattı desem yalan olmaz. Gezmek bakımından da hayat bakımından da geçerli aslında bu durum.

Gezmek bakımından ilginç hikayelerim olmadı değil, üç gün bekleyip kumar oynatıldığı için kapatılan yere hacze gitmemden iki günde üç ile gitmeme, haftanın 5 günü şehir dışına/merkez dışına çıkmama kadar birçok anı mevcut. Bazıları aslında önceki yazının konusu ama yoğunluğu vurgulamak için ekliyorum yine de. 

Bir değişmeyen şey de düğünler. Her ne kadar insanlar genelde çağırmasa da ara ara düğün veya nikahlara katılmak gerekebiliyor. Ve artık düğün ve nikahlar geometrik çarpan ile artıyor. 2023'ü bu noktada kestiremiyorum açıkçası. Zaman gösterecek herhalde her şeyi.

Belki değişmeyen başka şeyler de var ama genel olarak önceki yazıdaki düzenimi koruyorum diyebilirim. Değişenler de öyle gece gündüz gibi fark yaratmıyor açıkçası.

Örneğin zevkine açıköğretime girdim tekrardan. Hala açıköğretim dinamiklerini hatırlıyor olmak zevkli. Sınavdan iki gün önce halı sahaya gidip, ertesi gün 6 saat uzaklıktaki yere gidip geldikten sonra sınava girip en düşük notumun 55 olması gayet iyi bence. Bakalım bu sefer işletme okuyorum ama iyi mi yaptım bilmiyorum. Genel matematik dersinin finalinde türev integral soracak olmaları 2015'ten beri matematik görmeyen beni germiyor değil. Uzun vadeli öğrenci kartı ve ücretsiz Microsoft Office kullanma yatırımı olarak yorumlayabiliriz.

Eşyalar ve oda düzeni de hayatımda değişen şeylerden biri. Oda düzeni her ne kadar benden kaynaklı olmasa da yeni eşyalarla birlikte değişiklik içinde sayılıyor. Ama şunu fark ediyorum, bazen konfor noktasında kendime hiç acımıyormuşum. Örneğin masalar, gerek yükseklik gerek genişlik yönünden önemli bir eşyaymış. Ben konforumu hiç önemsemiyormuşum.

Değişmeyen gibi görünse de değişen bir şey de yorulmam aslında. Eskiye göre çok daha fazla yoruluyorum desem yeridir. Belki sadece zihnen çöktüğüm için öyle hissediyorum ama hayatımda hiç bu kadar çöktüğüm bir dönem olmamıştı. Koşmamayı tercih ettiğim o kadar çok an oluyor ki birçok kişi görse şaşırırdı. Ama hayatın her anında koşmanın mümkün olmadığını insan yaşayarak görüyor. Hem mecazen hem de gerçek anlamda geçerli bu durum. Kafamı toparlamak zor geliyor. Bir ay evde hiçbir şey yapmasam yine kendime gelemeyecekmişim gibi hissediyorum. 

Açıkçası dönemsel olarak yüksek tempoya alışkınım ama sürekli bir tempo olması yoruyor. Belki tempo sandığım kadar çok değil ama orada da benim iş yönünden takıntılı olmam söz konusu. Bundan dolayı sanki derdim yokmuş gibi dert alıyorum üstüme diyorum. İşin sorumluluk boyutundan dolayı strese girmem de etkili olsa gerek. En sonunda yine kendimi yorgun hissediyorum. Saatinde uyansam da yataktan kalkamıyorum bir de. Paramparça olan uyku düzenim ayrı. Belki doktora gitsem bir çözümü olacak ama iş dışındaki konularda üşengeçlik de işleri zorlaştırıyor.

Bahsi geçmişken, üşengeçlik de bir başka değişen şey aslında. Dediğim gibi iş dışındaki konularda (işin sorumluluğu gereği iş konuları hariç) üşengeçlik var hayatımda. Akşam eve gelince hiçbir şey yapmak istemiyorum. Evde yataktan kalkıp yemek yemek bile zor gelebiliyor (yiyorum ama bir ömür geçebiliyor). Biraz da bundan ne tezi yazabiliyorum ne de bu yazıları. Tez konusunda daha iyi konumdayım o ayrı tabi. Bir de iş sebebiyle sürekli yazınca eve gidip tekrar bir şey yazmak istemiyorum haklı olarak.

 Dediğim gibi birçok şey vardır belki ama şimdilik bunlar geliyor aklıma. Yazı planı yapıp yazmıyorum sonuçta, artık yazarken aklıma ne gelirse. İşler olumsuz gibi dursa da dünyanın sonu değil. Belki her şey gözümde fazla büyüyor. İleriye dönük birçok konuda birçok soru gelince akla ister istemez böyle bir durum çıkıyor.

Yine gelelim kendime. Değişmeyen bir şey de burada aslında. Her seferinde kendime daha fazla kızacak şey buluyorum. Kendimi daha fazla sevmediğimi gibi hissediyorum. Bazen sorunun çözümünü bilsem de benden kaynaklı olan veya olmayan nedenlerle çözüme varamayınca bu hissiyat daha da derinleşiyor.

Öte yandan hayat enerjimin, sevincimin gittiği bir dönemde olduğumu söylemek mümkün. Eskiden zevkle yaptığım bazı şeyleri yapmaya çalışmak artık yapmacık durabiliyor. Birçok şey şaşırtmıyor. İnsanların yaşanan bazı olaylara neden şaşırdığını anlamıyorum. İlk kez yaşanıyormuş gibi tepki verilmesi garip geliyor. Kanıksamaktan ziyade insan enerjisini bu tarz olaylara harcamak istemiyor. Hayatın kendisi zaten sinir bozucu, spesifik olaylar daha can sıkıcı olabiliyor.

Sanırım ruhen yaşlandım dostlar. Ve yine sanırım zoomer kategorisinde ruh halim. Esasen ruhen bir çocuk ve ihtiyarla birlikte yaşıyorum. İhtiyar, emekli olmaya dünden razı. Gittiği tatil beldelerinden hangisi daha iyi diye bakıyor. Çocuk ise kendince takılıyor. O çocuk sayesinde hala beklentilerim olabiliyor ve bazı şeylere şaşırabiliyorum. Dünya Kupası finalini heyecanla izleyeceğimi düşünmüyordum mesela (o da ne finaldi be!). Ama bayağı zamandır o ihtiyar baskın. Aslında Volkan Konak'ın "Çekilmez bir adam oldum yine, uykusuz, aksi, nalet" dediği yere çok da uzak değilim diyebilirim. Yukarıda örneklemiştim zaten bunu.

Bir de gerçekleşmeye yakın beklentilerden bahsetmiştim önceki yazımda. Beklentiler değişse de beklentilerin yarattığı etkiler değişmiyor gibi. O yazıdan beri değişen birçok beklentim değişti. Kimisi anlamını yitirdi, kimisi daha değer kazandı. Öte yandan gerçekleşmeye yakın beklentiler ümit ve güç veriyor. Güzel hayaller kurduruyor. Ama daha o hayaller gerçekleşmediği için insan o hayalin içinde kaybolabiliyor. Bu olursa da gerçeği ve yapması gerekeni unutuyor. Farkında olmadan bekliyor hatta duruyor. Sonrasında bir şekilde kendine gelip her şeyin sarpa sardığını fark ettiğinde bayağı kızıyor kendine. Büyük ölçüde nafile olmakla birlikte.

Gerçeği unutup yapması gerekeni zamanında yapmadığı için kaybettiklerini, kaybetmeye yakın olduklarını görmek çok can sıkıyor. Olmuşu zaten değiştirmek mümkün değil, olanı geriye döndürmeye çalışmak da çoğunlukla mümkün olmadığını yaşayarak görüyor insan. Her işte bir hayır olacağını bilse bile kalbi kırılıyor. Hele ki bu durum tekrar tekrar yaşanıyorsa. Aslında sorun kaybetmek değil, bekleyerek veya bir şey yapmayarak kaybetmek. Olabilecek şeyin kendi elinle isteyerek veya istemeyerek kaybedilmesine neden olmak. En azından yaptım olmadı demek varken, hiçbir şey yapmadan olamayışını izlemek. İnsanın kendine kızıp ve kendini affetmemesi için güzel bir sebep oluyor.

Bu noktada geçen hayatın beni yorduğunu hissediyorum. Yukarıda soyut anlattığıma bakmayın. Kendi açımdan dünyanın en büyük dertleri değil aslında bahsettiklerim. Hatta basit şeyler olduğunu ve bundan dolayı kendi içimde verdiğim tepkilerin abartılı olduğunu da düşünüyorum. Ama gerçekleşebilecek bir şeyin kendi hatalarımdan dolayı olmadığını görmek, bundan dolayı hayal kırıklığı yaşamak kalp kırıcı. Bir de nihayete erememesi durumu var. Bu yüzden insan aynı olumsuzluk döngüsü içinde kalıyor. Sürekli o olmayacak döngüsü içinde kalmak da yoruyor. Toplama imkanı da olmuyor bu durumda insanın. Çünkü tabiri caizse iyileşme için durması gereken kanama durmuyor.

Sonuç olarak dediğim gibi kendime kızdığım, kendimde sevmediğim canımı sıkan birçok şey var. Hayat devam ediyor, sonsuza kadar böyle gidecek değil ama bunun için nihayete ermesi gereken şeyler var. Nihayete erince hayatın bana bir şekilde beni geri vereceğini düşünüyorum. Ama eremediğini görmek yoruyor. Daha önceki seferlerden biliyorum, nihayete erdiğinde eskisi gibi olmayacak ama en azından o sevimsiz döngü bitecek. Bakalım bu noktada hayat bana beni geri verecek mi?

İç karartan son kısımdan sonra bitireyim artık şu yazıyı. Dediğim gibi hayat bir şekilde devam ediyor. Herkes kendi hikayesinin oyuncusu ve birçoğumuz için yaşanacak birçok şey var. Her şeyi zaman gösterecek. Umarım herkes için güzel ve hayırlısı olan sorunsuz şekilde olur.

Son olarak şarkı koymayı seviyorum yazılarıma, bunu da es geçmeyeceğim tabi. Yukarıda biraz ipucu vermiş olabilirim tabi şarkıyla ilgili. Bakalım hayat bize neler göstermeye devam edecek? Önümüzdeki sene yazabilecek miyim, yazarsam ne zaman yazarım bilmiyorum ama o zamana dek görüşmek üzere, esenlikler diliyorum efenim.


Müslüm Gürses - Nilüfer
https://www.youtube.com/watch?v=-8qifzv_F4Q

8 Ağustos 2021 Pazar

Ah Eshot Ah!!!! - Bölüm 8


Her ne kadar daha erken yazmak istesem de artık her şeye eskisi gibi vakit bulamamam nedeniyle gecikmeli yazabiliyorum anca. Ama bu sefer gecikme bazı şeyleri de ekleyecek olmam nedeniyle işime gelmedi değil. 

Konu: Eshot'un icraatleri ve bazı illerle karşılaştırma

Not: Uzun olmasını gerçekten istemiyorum ama kısa olması da mümkün görünmüyor.

Aslında bu bölümün adını iş gereği birçok yeri gezmemden dolayı "yeni ufuklar" olarak adlandırmak istiyordum ama önceki 7 yazıda da yapmadığım için düzeni bozmak istemedim. Ama buna ilişkin birçok değerlendirmem olacak. Neyse ufaktan geçen seneden başlayarak konuya girelim.

En son geçen sene Temmuz ayında Eshot'un başarısız ihalelerini konu almıştık. Sorunun hala çözülemediğinden bahsetmiştim. 2019 Ağustos'undan bu yana süren sorun esasen tam anlamıyla çözülmüş gibi ama her şey net de değil. Saçma bir cümle farkındayım ama aşağıda anlatınca bence niye böyle dediğimi siz de anlayacaksınız.

Öncelikle geçen sefer 2. ihale de iptal edildikten sonra ESHOT 3. ihaleye 28.09.2020 tarihinde çıktı. Bu ihale ise tarafların teklif verme usulünden yaptıkları hatalardan dolayı geçerli teklif veren olmaması nedeniyle iptal edildi. Daha sonrasında idare 22.01.2021 tarihinde 4. ihaleye çıktı. Her iki ihaleye de E-Kent ve Karbil katıldı. Söz konusu ihalenin muhammen bedeli 86.350.000,00 TL iken E-Kent 57.475.000,00 TL, şu an hizmet veren Karbil ise 76.725.000,00 TL teklif verdi. İhaleyi de E-Kent kazandı. E-Kent'in teklifinin muhammen bedelin çok altında olması nedeniyle soruşturma E-Kent'e yönelik sorgulama yapıldı. Geçip geçmediğine tam hakim değilim ama aşağıda belirttiklerimi görünce hakim olsam da bir önemi olmadığı görülecek.

Ancak 4. ihale sonrasında itirazlar yapılırken ilk iki ihaleye ilişkin olarak Kamu İhale Kurumu karalarına karşı açılan davalardaki temyiz süreci sonunda ilk ihaleye ilişkin olarak E-Kent'in başvurusunun geçersizliğinin düzeltilebilecek nitelikte olması nedeniyle hukuka aykırı bulmuş, ikinci ihaleye ilişkin olarak ise teknik şartnamede işin süresinin 1452 gün yazılmasının 5393 sayılı kanunun 67. maddesi uyarınca hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle ihalenin iptaline neden olan Kamu İhale Kurumu kararlarına ilişkin iptal kararları verdi.

Devamında ise bu karalar doğrultusunda Kamu İhale Kurumu ilk ihaleye ilişkin olarak her ne kadar düzeltme yapılması gerekse de ilk ihalenin iptal edilmesi sebebiyle karar doğrultusundaki işlemleri yapmaya gerek olmadığına karar kıldı. İkinci ihaleye ilişkin verdiği kararı ise iptal etti. Bu doğrultuda ESHOT (aslında ESHOT da değil ama ona aşağıda değineceğim) 27.04.2021 tarihinde Karbil'i sözleşmeye davet etti. Sözleşme uyarınca 31.05.2021 tarihinde 64.828.636,36 TL bedel ile 31.05.2021 tarihinden başlayarak 30.09.2024 tarihine kadar Karbil hizmet verecek.  

Bu arada da 4. ihale komisyon kurulu kararı üzerine tüm teklifler reddediliyor. Dördüncü ihale de bu şekilde iptal edilmiş oluyor. Kamu İhale Kurumu'nun sitesi üzerinden dört ihaleye bakınca da ikinci ve hakkında sözleşme imzalandığını belirttiğim ihalede sonuç ilanı yayımlanmış ve sözleşme bilgileri yer alırken diğer üç ihale de iptal edilmiş olarak görünüyor. Şimdi biraz özet mahiyetinde ihalelerde neler olduğunu ihale numarası vb. bilgilerle inceleyelim.

2019/316163 - Birinci İhale/05.08.2019 - Teknik Şartname Nedeniyle İptal Edildi

2020/184707 - İkinci İhale/21.05.2020 - İşin süresinin hukuka aykırı olması nedeniyle iptal edildi ancak Danıştay kararlarıı sonrasında alınan kararlar sonucunda İdare anlaşma imzaladı.

2020/430047 - Üçüncü İhale/28.09.2020 - Geçerli teklif yapılmamış olması nedeniyle iptal edildi.

2020/718306 - Son İhale/22.01.2021 - İhale komisyonu kararı uyarınca tüm teklifler reddedildi (İkinci ihale uyarınca sözleşme imzalandı bu süreçte).

(Tüm bu ihalelere https://ekap.kik.gov.tr/EKAP/Ortak/IhaleArama/index.html adresi üzerinden bakılabilir.)

İhalelere İlişkin Önemli Kamu İhale Kurumu Kararları

2020/MK-23 İlk İhalenin İptaline İlişkin Karar

2020/UH.I-1004 İkinci İhalenin İptaline Neden olan karar

2021/MK-117 İkinci İhaleye Karşı açılan davada temyiz sonunda Danıştay 13.Dairesinin 14.01.2021 tarihli ve E:2020/3638, K:2021/90 sayılı ilamı uyarınca ikinci ihaleye ilişkin verdiği 04.06.2020 tarihli ve 2020/UH.I-1004 kararın ilgili hükümlerinin iptaline yönelik karar

2021/MK-116 İkinci İhaleye Karşı açılan davada temyiz sonunda Danıştay 13. Dairesinin 14.01.2021 tarihli ve E:2020/3690, K:2021/91 sayılı ilamı uyarınca ikinci ihaleye ilişkin verdiği 04.06.2020 tarihli ve 2020/UH.I-1004 kararın ilgili hükümlerinin iptaline yönelik karar

2021/UH.I-1358 İkinci ihaleye ilişkin sözleşmenin imzalanmasına yönelik E-Kent'in reddedilen itirazı

2021/UH.IV-1175 Son ihaleye yönelik E-Kent'in usulden (vekaletname fotokopisinde imza eksikliği) reddedilen itirazı. Aslında burada daha çok iptal nedeni trajik. 

Bunlar dışında da itirazlar var ama şu noktada bunlar daha önemli. Bütün bu kararlar ve dahası için https://ekap.kik.gov.tr/EKAP/Vatandas/KurulKararSorgu.aspx adresine bakılabilir. Sadece kararı ararken en üstten türünün seçilmesi gerekli. Danıştay Kararları ayrıca https://karararama.danistay.gov.tr/ adresinden incelenebilir.

Şimdi bu noktada her şey çözülmüş -ne kadar istemesem de- Karbil tekrardan ihaleyi kazanmış gibi görünebilir. Ama işin asıl garip noktası sözleşmenin imzalandığı süreçte belediyece alınan bir kararda yatıyor. 26.05.2021 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi'nde alınan karar ile toplu ulaşım ücret toplama sistemi, kart mülkiyetleri ve bununla ilgili her şeyin 11.06.2021 tarihinde ESHOT'tan İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne devrine ve kart sisteminin Ünibel A.Ş. tarafından yapılmasına karar verildi. Böylelikle birçok kişinin istediği gibi belediye hizmeti kendisi devralıyor. Bu noktada kimilerine göre İstanbul'daki Belbim'in görevini Ünibel A.Ş. üstlenecek. Ama bunu ihalelerle düşününce kafamda da oturtamadım.

İlgili meclis kararına https://www.izmir.bel.tr/tr/MeclisGundemi/55 adresinden tarih seçilerek bakılabilir.

Birkaç soru ortaya çıkıyor. Acaba ulaşım kartlarına ilişkin olarak Ünibel daha önceki sistemde olduğu gibi yine bir şirketten mi hizmet alacak? Yoksa Belbim misali bir çalışma mı ortaya çıkacak? Açıkçası ilki olursa saçma olur gibi. Zaten Ünibel A.Ş. de isim değişikliğine gitti. İzmir İnovasyon ve Teknoloji A.Ş. ismini aldı. Eshot'un online işlemler bölümünden de bu görülebilir. Bununla birlikte aşağıda linkini paylaştığım haber de buna işaret ediyor. Öyle ki, ilgili hizmet İzmir'de oturtulduktan sonra başka illere de satılabilir.

https://www.egepostasi.com/yerel-yonetimler/eshot-yetkileri-devredildi-izmirim-kartin-etki-alani-genisliyor-h261436.html

Genel tabloya bakılınca üçüncü ve dördüncü ihalelerdeki durumu bilemem ama (nitekim ilk ihaleyi E-Kent kazanmış, hatta sözleşme imzalanıp hizmete girecekken iptal kararı gelmişti) şu noktada Karbil ihaleyi aldı ve sözleşmeyi imzaladı. Öte yandan devam eden süreçte -muhtemelen Karbil sözleşmesinin sonu olan 30.09.2024'te- belediye Ünibel/İzmir İnovasyon Teknoloji A.Ş. ile sistemin tüm altyapısını da kendisi oluşturarak İstanbul benzeri bir hizmet vermeye başlayacak. 

Son tahlilde Ağustos 2019'daki çilenin Haziran 2021'e kadar süren -ve kısmen de olsa devam etme ihtimali bulunan- bir sorundu bu. Bir şekilde çözülmesi iyi olmakla birlikte belediyenin tüm bu süreç sonunda kendisinin devralmaya karar vermesi de olumlu. Birçok kişi bunu yıllarca önce söylüyordu. Sanırım bir musibet, bin nasihatten iyidir durumu söz konusu. Bakalım bu sefer neler olacak?

Bu arada kurualacak altyapı sistemi ile durakların akıllı hale getirilmesi, araç içi ekranların kullanılması, kredi kartı, nfc veya karekod ile ulaşımın sağlanması gibi hususlar var. Düzce ve Osmaniye'de bile kredi kartı kullanılabiliyor (Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/sirkethaberleri/ulasim/toplu-tasimada-temassiz-odeme-yayginlasiyor/659303). Bu illeri küçümsemiyorum, İzmir'i ayıplıyorum. Ne olacağını zaman gösterecek olmakla birlikte İzmir'in bu konuda birçok ile göre çok geride kaldığını söylemek zor değil. Hala 2008'de gelen ekranların nasıl hala 2021'de kullanılamadığına ve aynı dönem gelen duraklardaki gelen araç sisteminin nasıl hala düzgün bir şekilde işletilemediğine şaşırıyorum.

İhale konusunu şimdilik kapatıp diğer konulara geçelim. Aslında diğer konularda bile yukarıda bahsettiğim olayların etkisi mevcut denebilir. Mesela 11 ve 12 Haziran'da İzmir'de bayiler de dahil olmak üzere hiçbir yerde kartlara yükleme yapılamadı. Hatta bakiye bulundurun mesajı atıldı. Kaldı ki 9 ile 12 Haziran arasında ayrıca internetten dolum olmayacağına dair de duyuru paylaşılmıştı. Bununla birlikte daha önce internet bakımlarını görmüştük ama hiçbir yerde yükleme yapılamaması olayının 2015'teki faciada bile yaşanmadığını düşünüyorum. Orada kartın kullanımıyla ilgili sıkıntı vardı. İlginç bir durum bence.

Kartın kullanımının yanında yeni validatörlerin (kartın okutulduğu cihaz) de bazı otobüslere eklenmesi durumu söz konusu. Gittiğin kadar öde araçlarının bazılarında E-Kent'in ilk ihale sonrasında taktığı validatörler vardı ama İstanbul ve Muğla'da kullanılan araçlardakine benzer geniş ve uzun validatörlü araçlar da var. Eylül'de belki sayısı da artabilir. Örnek için aşağıdaki paylaşıma bakılabilir.

https://www.instagram.com/p/CPi8r36Jqdj/

İstanbul ve Muğla demişken, neden ikisini örnek verdiğimi düşünenler olabilir (tamam yazıyı takip eden varsa bile bir elin parmaklarını geçmiyor ama ben yine de ihtimal olarak bulundurayım). Aslında girişte bir ipucu verdim. İş gereği gezdiğim yerler oldu bu sene. Bu da bana her birini belli ölçüde deneyimleme ve bu yazı için malzeme çıkarma şansına eriştim. Kısaca her birine değineceğim. 

Öncelikle iş nedeniyle Muğla, Adana, İstanbul, Bursa ve Eskişehir'in ulaşımını kısmen de olsa gözlemleme şansım oldu. Aslında Aydın ve Manisa'ya da gidiyorum ama orada pek otobüs vb. toplum ulaşım kullanma ihtiyacım olmuyor. Sadece Aydın'da dolmuşa bindim birkaç kez. O da bizim bildiğimiz dolmuş sistemi. Diğerleri için ise sırayla başlayalım.

Bursa:

Kartların altyapısı noktasında 2015'e kadar İzmir'deki son ihalelerin gediklisi E-Kent varmış. Ancak daha sonrasında belediye sistemi kendi üzerine alıp hizmetin işletilmesini yap-işlet-devret modeliyle yürütmeye karar vermiş. 2018'de ihaleye çıkılmış ama ihalenin sonucunu bulamadım. Asis Elektronik'in sitesinde referanslar kısmında Bursa Büyükşehir Belediyesi gösterilmiş. Öte yandan Bütün kart sistemi BursaKart üzerinden görülüyor.

Bununla birlikte bana en İzmir hissini yaşatan yer burasıydı otobüs olarak. Zira İzmir'de 2008-2009'da gelen turuncu Mercedes'lerden burada da var. İzmir'in Eshot'una karşılık burada Burulaş bulunmakta. Tramvaydan otoparka, deniz otobüsünden İstanbul Havalimanları'na giden otobüslere kadar Burulaş ilgileniyor. Şehir dışına çıkan araçla ilgilendiğini tek gördüğüm yer burası sanırım. Son olarak aktarma olmadığı gibi belli hatların kendine göre tarifesi var ve bazıları cidden pahalı.

Muğla:

Muğla'da bana göre eski bir dost, belediyeye göre eski düşman olan Kentkart var. Açıkçası Kentkart İzmir'den ayrıldıktan sonraki süreçte hatta ayrılmadan önce de hizmetlerini geliştirmişti ama İzmir için yapmak nasip olmadı. Araç validatörleri yukarıda İzmir'e yeni geldiğini söylediğime benzer. Bununla birlikte Kredi Kartı da ücreti daha fazla olsa da rahatlıkla kullanılabiliyor (Bu arada Ankara için de kredi kartı ile binme imkanı gelmiş, onu da araya sıkıştırayım). 

Bununla birlikte ben Bodrum'da ( gerçekten iş için gittim) kullandım. Bodrum'da otobüsler daha çok midibüs/minibüs şeklinde ama kart rahatça kullanılır şekilde. Dolmuş ise görmedim. Bununla birlikte Bodrum'da merkezde 7 farklı noktada kart yükleme makinesi var. Keşke İzmir'de de yaygın olsa dedim. Hatta buralardan kart da alınabiliyor ama bayi yok. Merkezden çıkınca bayiler başlıyor. Öte yandan makineler bozuk para kabul edebilir gibi dursa da kabul etmiyor ve para üstü de vermiyor. Makinede para iadesi içinse daha farklı bir sistem var. İade talebini makinede yaptıktan sonra makine size bir fiş veriyor. Daha sonrasında merkezde terminalde yer alan kart merkezine gittiğinizde size bir belge imzalatıp fişi alıyorlar ve nakit olarak parayı veriyorlar. Ben para üstü almak isterken başıma geldiğinden ilk gittiğimde kartı alamamıştım.

Öte yandan gelen aracı gösteren sistem İzmir'de yukarıda bahsettiğim durağın içindeki tabelalı sistem. Bunun dışında belli durakların yanında da dolummatikler var. Yine aşağıda değineceğim HES kodu uygulaması var ve kredi kartında bile gösterilmiş kartı tespit edebiliyor. Kredi kartına HES kodu işletmek ilginç bu arada. Ama İzmir'e nazaran HES kodu değiştirme imkanı güç.

Öte yandan bana en ilginç gelen şey otobüse binerken şoföre nerede ineceğinizi söylemeniz gerekli. Söylemezseniz küfür etmiş muamelesi görüyorsunuz. Garip görünse de her aracın kendine ait tarifesi var. Aktarma veya para iadesi olmadığı için yolcuların yanlış binmesini engellemek için bu yol uygun görülmüş. Bununla ilgili araçlarda ilginç yazılar görebilirsiniz. Bir diğer ilginç gelen ise açık öğretime kayıtlıysanız öğrenci kartı kullanabilmek için aktif bir sigorta kaydınızın olmaması gerekli. Cesurca bir yöntem olduğunu söylemek gerekli. Biraz da amaç millet sırf kart için kolayca öğrenci olmasın diye herhalde. Millet yine yolunu bulur ama bir deneme. Umarım diğer illere yaygınlaşmaz diyorum.

Son olarak otobüs hatları harf ve sayılardan oluşuyor. Bazı hatlar arasındaki fark 285 ile 374'ten bile daha az. Ama mesafeler de kısa olduğu için çok sorun olmuyor. Bodrum'da ayrıca beldeler olduğunu ve bundan dolayı yönetim şeklinin ilginç olduğunu ayrıca söylemek gerekli.

Son olarak konu dışı ama Bodrum'da Ortakent diye bir yer ve Midtown adında da AVM var. Midtown her ne kadar hoş gelse de kulağa Ortakent'in dümdüz çevirisi olduğunu fark edince bütün büyüsü kayboluyor.

Adana:

Muğla'da olduğu gibi burada da Kentkart bizi karşılıyor. Bununla birlikte otobüs, halk otobüsü ve dolmuşlar var. Otobüslerin bir kısmı eski olsa da dolmuşta bile ulaşım kartı kullanılabiliyor. Halk otobüsleri her açıdan dolmuş gibi. Çok fazla geçiyorlar ve gerilmiyor değil insan. Dolmuşlar ise çeşitli kooperatiflere ayrılmış ve kendine göre hatları var. Kimisinde numara varken kimisinde yok.

Bununla birlikte Adana'nın merkezinde her yer gerçekten birbirine yakın. Ve birçok yere sadece yolu takip ederek gidebiliyorsunuz. Öte yandan yayalar en az araçlar kadar tehlikeli. Öyle şekillerde yola atlıyorlar ki nasıl kaza olmuyor şaşırıyorum.

Eskişehir:

Tramvayın merkezine en güzel oturtulduğu yer olabilir. Ayrıca otogardan gelenler için ücretsiz binme imkanı mevcutmuş (-muş diyorum ben kullanmadım, duydum). Tramvayın kendine ait ayrılmış yolu var ama birden fazla tramvay hattı bulunuyor tramvay yolu üzerinde. Otobüs gibi farklı hatlardaki tramvaylar geliyor duraklara.

Ama Eskişehir'de maalesef tam anlamıyla ulaşımı kullanamadım. Sebebi ise kart almama karşın karta HES kodu eklenebilmesi için kartın kişiselleştirilmesi gerektiği ve bunun için de kart merkezine gidilmesi gerektiği. Yani adliye tarafından kartı alsanız bile otogar tarafında bulunan kart merkezine gidip kartı kişiselleştirmeniz gerekli. Tamamen saçmalık. Online hale getirmek zor olmamalı. Şehrin altyapısını ise Asis Elektronik'in firması Akıllı Bilet sağlıyor. 

İstanbul:

Gelelim kalabalığını sevemediğim İstanbul'a. İstanbul'da iş gereği her iki yakaya da gittim ve havalimanları ile adliye arasını deneyimleme şansım oldu. Havalimanında kartı makineden almak ve rahat yükleme yapabilmek güzel. Öte yandan duraklarda gayet modern arayüze sahip tabelalarla araçların kaç dakikada geldiği görülebiliyor. Ayrıca duraklardaki barkodlar üzerinden de çeşitli bilgiler almak mümkün. Sadece yeni İstanbul Havalimanı'nda araca 1 dakika dedikten sonra gereksiz fazla bir bekleme süresi var. Belki aracın giriş yerinden kaynaklı bir durum olabilir. Belli duraklarda yükleme yapma imkanı da var.

Havalimanlarından şehrin çeşitli noktalarına giden hatlar var. Sabiha Gökçen'de E ile başlayan hatlar varken, yeni havalimanında H ile başlayan hatlar var. Onun dışında otobüsler İzmir'dekine benzer genelde. Ama çok fazla hat var. Ondan dolayı harf ve sayı ikileminin dibine vurulduğu yer oldu. Ama otobüsler konusunda çift katlı otobüslerle fark açtığını söylemek gerekli. Anadolu Yakası'nda bütün sahil şeridini 16D ile gezebilirsiniz. Araçlarda genel olarak ekran var ama bazı araçlarda ekran çok soluk.

Öte yandan metrobüsü de metroyu da deneyimledim. Yolun ortasında yol şeklinde olmasıyla ilginç olsa da kendi içinde mantığı olan bir araç. Ona rağmen çok fazla sefer yapması da ilginç. Gidilen durak sayısına göre ücret almasını da garipsedim. Her durak arası mesafe aynı değil gibi geldi zira. İzmir misali artı paraya benzer bir yapı var ve bazı iade validatörü belli yerlerde garip yerlere konabiliyor. Yine yükleme validatörleri bozuk para girişine sahipken bozuk para kabul etmiyor. Tatsız bence.

Metro ise çok aşırı yer altından gidiyor. Ben Üçyol ve Fahrettin Altay'da hayata söeverken Hastane-Adliye metrosunda neye uğradığımı şaşırdım. Rahat 1 kilometreye yakın yürünüyordur. Bundan dolayı yürürken insanlar metro geliyor mu diye görebilsinler diye belli aralıklarla tabelalar konmuş. Görünce İzmir'de de olabilir diye sorguladım. Metroların içi sırtın pencere tarafına doğru verildiği koltuklarlaydı bindiklerimde. Ekranların bir kısmında reklam varken diğer kısmında durak bilgisine yer veriliyor. Ayrıca yayılarak oturmayınız uyarısı ülkemizin tatsız bir gerçeğini vurgular gibi adeta. Marmaray'ı deneyimlemedim ama gördüğümde İzban ile ne kadar benzer olduklarını anlamam zor olmadı.

Vapur da bayağı karmaşık esasen ama İstanbul gibi bir şehirde bu duruma şaşırmamak gerek. Ayrıca Cuma öğleden sonra trafik berbat. Kadıköy'den Sabiha Gökçen'e gitmek kısıtlama varken bile ölüm gibi bir şeydi. Hala o gün nasıl korona olmadım şaşarım.

Öte yandan beni en rahatsız eden şey İstanbulkart'ların 3 sene kullanılmaması durumunda kartın kapanması ve aktifleştirme imkanının olmaması. Adeta kart almayın dedirten bir durum. Ayrıca İstanbul mobil uygulaması iyi olsa da Moovit genellikle daha yardımcı oldu. Moovit birçok yerde yardımcı oldu. Ama niyeyse havalimanı hatlarını göremedim. E11 ve E10'u kendim keşfetmem gerekti İETT'nin sitesinden.

Genel olarak gözlemlerim bu şekildeydi. Artık İzmir içindeki diğer olaylara geçebiliriz.

Öncelikle çeşitli haberlere göre Temmuz 2020'de Eshot'ta birçok kişi korona oldu. Belediye tüm şoförler için yaptığı test talebi İl Sağlık Müdürlüğü'nce reddedilmiş.

https://twitter.com/vaziyetcomtr/status/1284037461132353539?s=19

Muhtemelen herkes için yılın olayı ise 90 dakikada yeni düzenlemeye gidilmiş olması. Bir önceki sene olan zam sonrasında belediye 90 dakikayı 120 dakikaya çıkarttı ancak bunun karşılığında tam ücret basanlar için ikinci ve üçüncü aktarmada 50 kuruş alınması kararlaştırıldı. İlk başta tepkilerden vazgeçilir mi desem de Tunç Soyer'in açıklamasıyla kalıcı olacağını anladım.

Öncelikle İzban'ın artı para öncesi dönemi gibi 90 dakikanın da ilk geldiğinde ilerisinin planlanmadığını düşünüyorum. Tamam ülkeyi öngörmek mümkün değil ama en başta doğru gelse belki bu kadar tepki olmayacaktı. İzmir'de bir rahat varken onu bozmak pek hoş olmaz. Öte yandan sadece tam ücrette bunun gelmesi de ayrı bir konu. Olan işçiye oluyor desek yalan olmaz. Geçen seneki yazıda -her ne kadar düşük cümle ile belirtsem de- kalıcı fiyat artışını bu tarz durumlara tercih ederim. Kadınlar Günü'nde %50 indirim, otomobilsiz kent gününde ücretsiz ulaşım, bayramlarda 1 kuruş veya ücretsiz ulaşım ve tramvaylarda gereksiz uzun ön işletim seferleri yapıp sonra zam yapacaksanız bunları yapmayın. Düzgün zam yapın herkes ne yapacağını bilsin. Kimse niye otomobilsiz kent gününde ulaşım ücretsiz değil diye dert etmeyecek. Güzel jestler ama gereksiz indirimler. Çok şükür (!) başka milyonlarca derdimiz var. Bu arada bayram demişken son bayramda %50 indirim yapılarak dediğim yere gelinmesi gram şaşırtmamıştır.

Bu düzenleme ile ilgili ayrıca şunu söyleyebilirim. Belediyenin öğrenci, öğretmen ve 60 yaş'ı kapsam dışı bırakıp 120 dakika düzenlemesini yaptığını göz önüne alınca elde edeceği kârın cüzi olduğunu söylemek zor değil. Bunun da yine belli bir zamma itebilme ihtimali olduğunu söylemek zor değil. Geçen sene dediğim gibi, doğrudan zam yapmak istemiyor belediye. Ondan dolayı kırk takla atıyor. Ama bazen buna gerek var mı diye derinlemesine sorguluyorum. Tek sorun pandemiyse geçici arttırmak da bir çözüm olabilir. Zira pandemi döneminde ulaşımda ciddi düşüş de oldu. Ciddi zararlar olduğuna da eminim. Ki artan araç sayısı ile birlikte oluşan trafik de ayrı konu.

Korona sürecindeyken belediyenin iyi yaptığı şeylerden biri de maskematikler. Her ne kadar keşke sayısı daha fazla olsa desem de 5 tanesini 3.56'ya satarak iyi bir fiyatlandırma ortaya koydular. Sadece lastikleri kolay kopabiliyor. Ama fiyatına göre de düşünmek gerekli. Doğrusu Halkapınar'da otomat laneti olarak maskeyi sıkıştırmayı başardım ama ilgili görevli gelip kolayca çözmüştü sorunu.

Yine korona demişken sefer sayısının artması gerektiğinden mi bilinmez uzun süredir görmediğim 98-2001 dönemi araçlarını da çok fazla gördüm (Gri plastik koltuklu, kırmızı beyaz Mercedesler). 20 yaşındaki bu araçları görmek şaşırtmakla birlikte sık sık bozulduklarını da gördüm. Esasen gayet normal bir durum. Zaten belediye de geçen süre zarfında 350'den fazla araç satın aldı. Kırmızı beyaz çizgili Otokar'ları birçok kişi görmüştür herhalde. Bunun dışında kendi sitelerinde paylaştıkları bilgilere göre de 225 araç elden geçirilmiş.

HES kodunu unutmamak gerek. Diğer birçok ilde olduğu gibi İzmir'de de getirildi. Belediyenin bir fantezisi gerçek oldu diyebiliriz. Genel olarak başkası adına kartın kullandırılmasının istenmediği izlenimini elde ettim geçen süre zarfında. HES kodu ile aynı anda iki kişi için kart basılma imkanı ortadan kalkıyor. Belediye istese yapamazdı. Doğrusu ilk geldiği dönemde bazı validatörleri daha tanımlayamadıkları için basılıyordu ama tahmin edersiniz ki düzelttiler. Ama sorun şu ki, bazen bir şey unutulduğu için çıkmak zulüm oluyor. Zira geri döndüğünde 120 dakikadan faydalanılsa bile tekrardan basılamıyor. Ondan dolayı kartı basmadan önce her şeyden emin olmakta fayda var. Bir kere bu yüzden Basmane Metro'dan Atatürk Lisesi'ne gitmek zorunda kalmıştım. Buna ilişkin bir çözüm de üretilebilir bence.

HES kodu ile ilgili en nefret ettiğim şey ise validatör okuma süresinin uzaması. Bazen korkunç derecede fazla bekletiyor. Fotoğrafının linkini verdiğim validatör hızlı okuyor kesinlikle. Ama şu an ömür törpüsü bildiğiniz. İnsanların da uzun süre okutmaya alışması zaman aldı. İlk dönem hemen çekme uyarısını dinlemekle geçiyordu ömür. Bir de eskiden cüzdandan kartı okutabilirken artık okutamıyorum. Bu da ayrı bir eksisi.

Yeni araçlarla ilgili en büyük sorunum numarayı seçememek. Led ekranda kırmızı zemin üzerine gri gibi bir renkle rakam yazmak kimin fikriyse derin sövgülerimi sunuyorum. Turuncu Mercedes'lerde 100 metreden araç numarasını seçebilirken (yazının şekli ve fonttan kaynaklı, yoksa dürbün değil gözlerim) şimdi 30 metreden bile seçmek zor. İşin garibi çok rahat değişebilir bence ama bilemedim. Siyah üzerine yeşil ile servis dışı yazabiliyorlarsa bence bu da olabilir. Bir de en arkada motorun önüne koltuk koymak yerine bavul vs. koymak için yer yapılmış. Bence yer israfı. İzban'da mantıklı ama otobüste alternatif yollar bulunuyor. Çoğunlukla insanlar çevresine falan oturuyor bu arada.

Bir diğer gelişme ise Kordon'a nostaljik tramvay getirildi. Esasen tramvay görünümlü otobüs. Kendine ait yolu var ama ne bir ray var ne bir güç aldığı tel. Öylesine konmuş. Vatman sürekli korna çalıyordu en son gördüğümde. Fiyatını bilmesem de pahalı gibi geldi. Nostaljik vapur da pahalı ama en azından orada canlı müzik de vardı.

İş sebebiyle en çok gittiğim yerlerden biri de Fahrettin Altay. O kadar fazla durak ve yer var ki ilk giden birinin şaşırmaması normal. Ama bir şekilde alışılıyor görünce. Yine de Fahrettin Altay Meydan 9 diye durak görünce insan bir hayatı sorguluyor.

Tabi Fahrettin Altay'a gidince gittiğin kadar öde araçlarına binme şansım da oldu. 984'e ve 982'ye bindim. Açıkçası kendine has araçları da olduğu gibi (her ne kadar Ulukent-Bakırçay arası giden araçlar da aynı olsa da) aktif kullanılan araçları da sisteme uyarlayabilmişler. Mesele yukarıda bahsettiğim turuncu uzun Mercedes'lerde kapılardaki duracak tuşlarından birine iniş validatörü bağlanmış ve kullanılıyor. İnerken ücret ödenmesi için kapının açılmasını beklemek can sıkıcı olsa da İzban'a göre unutmamak daha kolay. İniş validatörünün yakınana oturarak hangi durakta olduğunuzu da görebilirsiniz bu arada. Ekransız araçlarda çaresizlikten doğan bir alternatif.

984 demişken yolunun kendine has olduğunu belirtmem gerekli. Arkeolojik alan olduğu gibi özel olarak Zeytinalanı'na girmesi şaşırtmadı değil. Durak düzeninin Zeytinalanı'nda karışık olduğunu söylemem gerek. Bir de yine 984 seferinde araçtaki kişi sayısını gösteren bir otobüs gördüm. Sanırım numarası 971'di. Aracın ön kısmındaki ekranda kaç kişilik yer kaldığını gösteriyordu. İlginç ama korona için mantıklı uygulama. Devam edeceğini düşünmüyorum o ayrı.

Gittiğin Kadar Öde'yi denemenin yanında İztaşıt'ı da deneme şansım oldu. 975 ve 985'i deneyimledim. İztaşıt araçları midibüs boyutunda olan otobüsler ama modeller farklı. Onun dışında gittiğin kadar öde ile aynı geri kalan kısmı. Araçların mülkiyeti yönünden farklılık olduğu için ister istemez bu tarz bir girişim olmuş demek yanlış olmaz herhalde. Sadece sinir bozucu olan araç durağa tam gelmediyse iade yapmıyor. Genelde taşra bölgeler olduğu için sorun olmuyor ama bu nedenle kalabalık bir yerde ücret iadesi alamamak saçma.

Gittiğin Kadar Öde dışında Halk Taşıt da sık kullandığım şeylerden biri. Eleştirilerimi daha önce yaptım ama iki taraf da memnunsa bana diyecek bir şey kalmıyor. Ama genel ücret indirimi veya daha az zammı Halk Taşıt'a tercih edebilirim. 20'den önce halk taşıt ile indirimli basıp, daha sonra halk taşıt süresi biterse diye düşünüyordum. Sorunun cevabı aradaki farkı almadığı şeklinde oluyor. Ama aktarma ücreti konusunda bilgim yok, zira hala öğrenci kartı kullanıyorum.

Tramvay ve metro anonsları da çeşitlendi bu sene. Halkapınar da -aktarma demek bence ayıp olsa da- tramvay için aktarma istasyonu olduğu belirtiliyor. Bir tek otobüs aktarmasından bahsetmiyor sanıırm. Bunun dışında metroda günaydın anonsu ile karşılaştığım gibi, tramvayda ani fren sonucu gelen rahatsızlık için özür dileriz anonsunu da unutmamak gerek.

Eshot, yıl içinde çeşitli hatlara internet eklendiğini belirtti. Her ne kadar gençlerin sık kullandığı hatlar dese de 304'e koymamasını garipsedim doğrusu. Bir de gençlerin kullandığı hat konusu da ayrı bir mesele ama icraat iyi olduğu için sorgulamıyorum pek. Onun dışında birçok meydanda olan WİzmirNet aracılığıyla altyapı sağlanıyor. Tramvaylara da internet geldiği gibi metrolara da gelecek.

Vapur da yine iş nedeniyle sık bindiğim araçlardan. Yeni vapurlar modern olsa da balkonunun küçük olması kötü. Eski vapurlarda geniş ikinci kat ile daha zevkli oluyor yolculuk. Ben alt katta oturuyorum genelde o ayrı. Ama yeni vapurların üst katında eski otobüslerden alınan koltukları görmek şaşırttı. Alt kattaki koltuklar ile üst kattakiler arasında acayip bir kalite farkı var bu arada. Onun dışında İzmir Körfezi'nde çok sağlam vapur kullanma imkanı olduğu izlenimini edindim. Neden kullanılmadığını da sorguladım. Yapısı gereği Körfez içinde ulaşım ile yollar ciddi olarak kısalıyor. Urla, Foça gibi yerlere sefer sadece yaz döneminde var. Oysa Karaburun ve zorlansa Çeşme için bile düşünülebilir. Ama burada da dolmuş ve otobüslerin tekeli sorunu doğuyor. Çeşme'ye bile yaz dönemi dışında çok komik saatlerde otobüs gidiyor, ki giden araç da Urla'dan gidiyor. 

Geçen sene ihale haberini paylaştığım araç üstü reklamları da başladı. Yalnız bazı araçlarda dışarı bakmak rahatsız edici. Bir de arka kısımların kapatılmasını ayrıca sevmedim. Aktarma için arkadaki aracı görmek gerekiyor bazen.

Yıl içinde bir ara bazı araçları çok gereksiz yollardan geçerken gördüm. Mesela 285'i Basmane tarafından geçerken görmek garipti. Çalışma vs. nedeniyle olmuş olabilir ama görmek garipti. Sel olduğu gün 304'ün Konak Tüneli'ne girmemesinden daha da garip bence bu.

Öte yandan ben üniversiteye girmeden önce çalışması olan ama anca ihaleye çıkan Buca metrosu var. Belediye en büyük ihalemiz diye paylaşıyor ama görene kadar yorum yapmayacağım (Akla İzban gelebilir ama TCDD ve Ulaştırma Bakanlığı'ndan da katkısı var orada). Buca'ya yeteri kadar üvey evlat muamelesi yapılıyor zira. Buca'ya çöp arabası aldık diye mesaj geldi belediyeden. Daha fazla üvey evlat muamelesi yapılamazdı. Karabağlar-Halkapınar metrosu bile daha önce hizmete alınacak sanırım. Kaç sene sonra duyuruldu oysa. Dört-beş sene sonra tekrar konuşulur.

Yol maceralarım sırasında 236'yı keşfettim. 36'ya paralel olan araç sadece Yeşildere Yan Yol (ESHOT bu şekilde bahsediyor) üzerinden gidiyor gibi duruyor. Aynı hatlardan şikayet ESHOT için garip. Onun dışında Kemer'de askeriyeye gitmelerine kadar benzerler. Bu arada Yenişehir Pazar Yeri'nin oradaki dönemeç de Yeşildere yolunda bariyerler konduğundan beri bayağı boş kaldı. İyi bir şey mi kötü bir şey mi bilemedim.

104 ise değişikliklerden nasibini alıyor. En son TOKİ'ye kadar uzattılar hattı. 866 dışında yeni bir alternatif oldu. Kötü değil gibi duruyor ama değişikliklerden yalama oldu artık hat.

İzban özelinde yolcu indirip, almadan giden İzban'ları gördüm. Tam bir küfür nedeni. Zaten seyrek gelen araç bu yüzden adeta süründürüyor. Halkapınar İzban'da Kuzey yönünde beklerken karşıdan vızır vızır geçen İzmir Metro'ları düşündükçe hayatı sorguluyorsunuz.

Yıl içindeki garipliklerden biri de sağlık çalışanlarına yıl sonuna kadar tanınan ücretsiz ulaşım hakkı, yaklaşık 6 ay sonra "Haziran yazacaktık, Aralık yazmışız" denerek iptal edildi. Dediğim gibi garip.

Bir de bir kere 988'de yolculuk yaparken denetim olduğu söylenerek ulaşım kartımın bir makineye okutulması istendi. Ne olduğunu anlamadım ve bunun sonrasında hayatıma etkisi olmadı ama garipti. İşin dahası başka bir yerde de görmemiş olmam. Ne desem bilemedim.

Kısa haber ve isteklerime geçmeden önce son belirtmek istediğim şey ise İzsu çalışmalarının 04.08.2021 tarihi Buca'ya geri dönmüş olması. Bu sefer ise Akıncılar tarafındaki çalışma Buca'yı vurdu. Yazının gecikmesinin yaradığı şey bu galiba. Bunun sonucunda 105-171-233-484-485 sayılı hatlar Şirinyer'e gelecek şekilde ayarlandı. Böyle olunca da trafik olumsuz etkilendi. Nasıl olduysa en çok Gürçeşme yolu etkilendi. Şirinyer Pazar Yeri'nde trafik bekliyordum ama Huzurevi'nin oradan trafik garip. 470'in 304'ten daha hızlı Buca'ya gidebileceğini düşünmezdim. Ama oldu. Önceki kadar kötü olmasa da bu da can sıkıcı. Öncekinde 15 dakikda Konak'tan Şirinyer'e gidip oradan 45 dakikada Adatepe'ye zor varıyordunuz. Tatsızdı.

2'si İstanbul özelinde olan kısa haberleri de paylaşma ihtiyacı hissettim.

-İstanbul'da 4 yaş altı annelere ücretsiz kartlar verildi.
-İstanbul'da özel halk otobüsleri de İETT'ye bağlandı. ESHOT'a benzer bir yapı oluştuğu söylenebilir
-Fahrettin Altay, Hasanağa Parkı, Hasanağa Parkı 2, Mavişehir ve Plevne Bulvarı durakları BİSİM'e eklendi.
-Korona tedbirlerinin bitmesiyle baykuş seferleri geri döndü. Korona döneminde değişen Halk Taşıt saatleri de eski haline döndü.
-Torbalı'da bazı minibüs kooperatifleri çeşitli anlaşmazlıklardan dolayı ESHOT garajının önünü kapattı.

-Eshot bazı araçlarına Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Uluslararası Karikatür Yarışması'nın kazanan karikatürlerini giydirdi.
-ESHOT, mobil kart aracı hizmeti ile çeşitli ilçelere kart hizmeti sunmaya başladı.
-577 numaralı Nafiz Gürman-Halkapınar Metro 2 hattı açıldı.

Tüm bunların dışında şahsi birkaç gözlem ve isteğimi de yazmam gerekli.

-Mimar Kemalettin tarafında bulunan duraklarda en seyrek geçen araç 470 iken, durağının en ileride olması garip. Bundan dolayı saçma bir trafik oluyor. 680, 681 ve 691'e binen insan sayısı çok ve araçları daha sık. Bundan dolayı ileri konumlandırılırsa trafik için daha mantıklı olur bence.
-Otogarda en nefret ettiğim araç 505. Zira hangi yöne gittiğini anlamak mümkün değil. Her seferinde sormak da sıkıcı. Bu tarz durumlar için araçların gittiği yönü gösteren bir şey eklenebilir araçlara.
-Durakların ismi her iki tarafında da yazmalı. Yolda durak takibi yaparken işleri kolaylaştırır. Her yerde duraklar simetrik değil ama bu bile bir avantaj olur bence. Reklamlı duraklarda bile yapılabilir rahatça.
-Belediye garip garip indirim yapacağına bir günlüğüne bilet getirsin. O günkü biletlerin gelirini de bir yerlere bağışlasın. Hatta duruma göre uygun fiyatlı bile yapabilir. Bu sayede sırf yardım amaçlı bile bilet alan çıkacaktır.
-Duraklara otobüs saatleri eklenebilir. Saatler tutmuyor diye eklemiyorlar görüşünü, İzban'da sefer saatlerinin paylaşılması nedeniyle kabul etmiyorum.
-Artı para iade validatörlerini İzban çıkış turnikelerine de ekleyebilirler. Kalabalık oluşturacağı için sadece orada olmaması mantıklı ama daha çok görüleceği için insanlar iade almayı daha az unutur.

En sonunda zor da olsa, geç de olsa bitirmeyi başardım. Yine korkunç uzun oldu ama gerçekten çok şey vardı. Geçen seneden kalan ihale, gezdiğim yerler olup bir de normal yoğunlukla birleşince yine uzun oldu. Geçen seneki ihaleyi anlamak için geçen seneki kadar olmasa da yine iyi bir kafa patlattım. Açıkçası iş nedeniyle artık eskisi gibi vaktim olmuyor ve bundan dolayı uzun uzun yazmak yorsa da alışkanlıktan yazıyorum yine. Sabrınız için teşekkürler tekrardan. Bakalım zaman ve ESHOT bize daha neler gösterecek?


4 Temmuz 2021 Pazar

Giden 2020 ve Geçen Hayat

 

Her yıl şu yazıyı fantastik zamanlarda yazmak gibi bir becerim oldu artık. Ne zaman yazacağımı ben bile kestiremiyorum. Normalde Ah Eshot Ah dönemi içindeyiz ama kronolojik yayın sırası önemli benim için.

Neyse en sonunda yine klasik ama kimsenin klasik olduğunu pek bilmediği yazının yenisine. Geçtiğimiz Mayıs'tan beri başıma gelenler olacak özetle. Korona var diye daha mı az şey oldu yoksa o kadar çok şey yaptım ki zaman algım kaydığından hiçbir şey yapmamışım gibi hissediyorum bilmiyorum.

Geçen sene Eurovision'un iptali sonrasında ödevlerle geçen bir süreç oldu başta diyebilirim. Dönem sonuna kadar ödevler yaptım. Hatta okullar salgın nedeniyle tatil edilmeden önce aldığım kitabın süresi uzatıldı. Hatta o kadar uzattılar ki önümüzdeki Ekim ayına kadar kitap bende kalabilir. Kitap bende bir yıldır olmasına karşın hala ceza ödememek garip bir his.

Onun dışında tam kapanmanın etkisiyle stajımın ilk 6 ayının yarısı kapanma ile bitti. Mazbatayı ise 6 ay bittikten bir buçuk ay sonra anca alabildim. Sonrası biraz da açılmalara denk geldiğinden benim için normal ama birçok kişi için esaretten kurtulmuş misali bir süreç oldu. Bu arada söylemem gerek, pandemide yaşadığım en büyük değişiklik ev halkının normalden çok daha fazla evde kalması. Onun dışında -Neredesin Firuze'deki gibi- ben hep evdeyim. Daha doğrusu evdeydim.

Evdeydim diyorum zira stajda bir yerde çalışmak da gerektiği için çalışmaya da başladım. Stajyer olmayı doruklarıma kadar yaşadım diyebilirim. Ve kesinlikle beni liseden tanıyan birçok kişi tam kendin için olan bir ofis bulmuşsun der. Koşmayı seviyorum ama bu kadar çok ve stres altında koşmak yorucu. Bazen gerçekten koşmak bıktırıyor. Esasen yürümeyi her zaman koşmayı tercih ederim ama bazen tüm hızla koşmak insanı güzel deşarj ediyor. İş hayatı özetim bilginin peşinde koşturmaca ve hep bir şeyleri yetiştirmece desem abes olmaz galiba. Süreli iş denen olgu sinir bozucu.

Koşmak demişken, bu arada maske ile tempolu hareket etmek zor. Zaten sürekli maske takılı kondisyon vs. ölüyor. Bende zaten ölü olduğu için daha da öldü. Hız konusunda hala hızlanabiliyorum ama hızı koruma konusunda bitmişim. Ama İzmir'de trafik olduğu için bazen koşmama gerek kalmıyor. Bazen çok absürt mesafelerde az mesafede veya yavaş koşarak ya da hiç koşmayarak otobüse falan yetişebiliyorum. Bu bazen çok garip geliyor. Zamanında bunun için mi koşuyordum diyorum. Ama şartlar her iki dönemde farklı. Koşmak demişken değinmek olmaz, halı sahalarla aram o kadar açıldı ki en son ne zaman halı sahaya gittiğimi hatırlamıyorum.

Bu arada söylemem gerekli, yok lisede bizi zorluyorlar falan diyene iş hayatını göstermek lazım. Ben üniversitede bile öğrencilerin yattığını düşünüyorum. İş hayatının saat düzeni bile başlı başına ayrı konu. Gerçekten üniversite sınavını da dahil ederek söylüyorum: Lise insanın rahat olduğu dönemlerden biri. Üniversite sorumlulukla birlikte serbestinin de arttığı bir dönem olduğu için yine rahat. Ama asıl her şey sonrasında başlıyor bence.

Geçtiğimiz Eylül'den beri çalışıyorum. Evde kalmayı özledim. Onun da ayrı bir rahatlığı vardı. Ve iş gereği insanların dertleriyle uğraştığımız için her şey daha kritik olabiliyor. Uzun uzun iş anılarımı anlatırım ama gerçekten mecalim yok. Ama kendi kendimi strese soktuğum, bazen koşullar gereği yoğunluk altına girmek zorunda olduğum zibilyon an var. Ve tahminimde de yanılmadım. Avukatlık benim için çok stresli, belli ölçüde dengesiz, özellikle duruşma özelinde gereksiz fazla bekleten bir meslek. Üniversiteye girmeden önce aklımda olan her şeyin tek tek karşıma çıkması sürpriz olmadı. Ama gerçekten de insan bazen haklı olmak değil mutlu olmak istiyor. Doğrusu mutsuzum diyemem, sadece yoruluyorum. Fiziksel olarak eskiye göre daha fazla yorulsam da hala sorun olmuyor ama zihinsel olarak bazen çökme noktasına geliyorum. Hatta o kadar çok yazmak zorunda kalıyorum ki artık bir şeyler yazmak istemiyorum bilgisayarda. Bir şey yazmamak tatil gibi hissettiriyor. Ondan dolayı tam bir tüketim insanına dönüşmüş vaziyetteyim.

Tabi bu süreçte de İzmir birçok şeye ev sahipliği (!) yaptı. Korona yokmuşçasına bir deprem oldu. İnsanın ne yapacağını bilemediği, bu sefer gittik dediği bir deprem. Açık söyleyeyim, her ne kadar depremin sonuçları kötü ve acı olsa da çok daha kötüsü olabilirdi (vefat edenlere Allah yeniden rahmet eylesin). Bazen gerçekten şansa yaşıyoruz dediğim anlardan biri. Ondan sonra adliyelerden biri hasar gördüğü için yıkıldı, diğer ikisinde tadilat yapıldı. İş dengesini de etkileyen şeylerden biri. Hatta bu yüzden staj bitişi için başvurumu bir ay daha geç yaptım. 

Devamında ise bir buçuk ay sonunda yeminimi ettim ve avukat oldum. Tabi salgının sonucu olarak online tören ile oldum. Her ne kadar fiziki tören daha iyi olsa da kıyafet ve bir yere gitme dertlerinden kurtulmuş olmanın rahatlığı ile tamamladım töreni. Yalnız yemini hatasız yapsam da gereksiz hızlı yapmışım. Ettikten sonra fark ettim. Benden iki-üç ay sonra kısıtlı olarak açtılar. Ama her gelen yanında anca iki kişiyi getiriyordu kuralı saçmaydı yalan yok şimdi.

Online demişken şimdi aklıma geldi. Online ders garabetiyle baro derslerinde de karşılaştım. Hatta bu sefer çalışırken girmek oldukça can sıkıcıydı. Yüksek lisans öğrencisi olduğumdan seçmelilerden muaftım ama seçmeliler yazın, zorunlular Eylül-Ekim döneminde oldu. Yoklama almak en çok burada dert oldu herhalde. Girdiğim derslerde yok yazmışlardı ama daha sonrasında bir şekilde silindi de bitirebildim.

Belirtmem gerek, sorumluluk dışında avukat olduktan sonra hayatımda çok bir şey değişmedi. Belli ölçüde mesleğin sorunları hayatınızı kaplamaya başlıyor ama. Hakimi ayrı, savcısı ayrı, kalemi ayrı, müvekkili ayrı yoruyor. Hoş bir tabir değil belki ama gerçekten de başkalarının derdi bizi geriyor. Öte yandan şu an staj yaptığım yerde devam ettiğim için kendimi şanslı görüyorum. Açıkçası kendi ofisini açmaya pek gönlü olmayan biri olarak -hatta buradan ayrılırsam avukatlık yapmama ihtimalim de yüksek- başlangıç için iyi diyebilirim. Ama ileride ne olur onu bilmiyorum. Sadece şu noktada birçok yararlı şeyi gördüğüm için mutlu olduğumu söyleyebilirim. Yararlı bir süreç oluyor benim için.

Öte yandan işin hayatımdaki somut faydalarından biri de sel felaketinde iş gereği şehir dışında olmamdı. Eskişehir'de gayet güzel bir havada işlerimi yaparken İzmir'de bayağı tatsız şeyler yaşandı. Onun dışında ofisim HDP il binasına yakın bir yerde ama o olay olduğu sırada ben Foça'daydım. Yine vefat edenlere Allah rahmet eylesin.

Yüksek lisans yönünden de tez dönemindeyim. Ama bu sene bitmeyeceği kesin diyebilirim. Öğrencilik hayatımda ilk defa belirlenen alt sürede bir şeyi bitirmeyeceğim sanırım. Ama iş yoğunluğu gerçekten başka bir şey yapılmasını engelliyor. Hafta içi iş sonrası bir şeyler okuyup yazmak zor. Hafta sonu da insan yatmak istiyor. Ondan bu yazı vs. de gecikiyor biraz.

Bu arada DEÜMBM'nin son kez yapılması pandemi yönünden de ilginç oldu. Zaten yapamayacaktık, güzel bir finalle kapattık gibi oldu. Her şeyde bir hayır var diyor insan. Emekli olduğum için de mutluyum artık diyebilirim. MBM dünyası zaten yorucu olmaya başlamıştı.

Bir de şükür ki hala korona olmadım. Aşıda da ilk dozu oldum. İkincisini bekliyorum. Orada da hakkımızda hayırlısı demekten başka bir şey gelmiyor. Kısıtlamalar kalktıktan sonra insanlar yine uzun yıllar süren esaretten kurtulmuş gibi hareket etmeye başladı. Bakalım sonumuz ne olacak? 

Bu arada bu seneki tam kapanma benim için pek olmadı. Ben yine işe gidiyordum. Hatta İzmir o kadar boştu ki uzun zamandır bu kadar keyif almamıştım şehir içi yolculuktan (merkez ilçeler için, yoksa Urla, Çeşme ve hatta Nazilli'ye gitmek hobi olmakla birlikte zevkli oluyor). Acaba hep mi kapansak dedim ama hayatın gerçeklerini atlamamak gerek.

İstersem olay olay anlatabileceğim çok şey var ama çok da uğraşmak istemiyorum yalan yok. Arada kısa yazmayı da öğrenmem gerekli sanırım. Ondan dolayı yazmam gerektiğine inandığım birkaç şeyi ekleyip bitireceğim sanırım. Enerjimi Ah Eshot Ah'a saklamam daha iyi sanırım. Orada iş nedeniyle yazabileceğim çok şey var.

Son olarak çevremdeki herkes evleniyor veya nişanlanıyor. Yasakların kalkmasıyla patlama oldu adeta. Sonra aklıma geliyor, mezun olalı iki sene olmuş. Başlaması gayet doğal diye. Pandemi gerçekten herkesten bir sene çaldı dostlar. Üniversite yıllarında kayıp yaşayanlar için gerçekten üzgünüm.

Gelelim yine kendi kendimi çekiştirdiğim bölüme. Bu kısım sanırım bu sefer daha uzun olacak öncekilere göre. Açıkçası iş yönünden de düşününce kendime kızmak için daha çok sebebim var. Hala kendimde sevmediğim, kızdığım birçok şey var. Geçen seneye göre kendime daha öfkeliyim diyebilirim. Bunlar kendi kendimi tüketeceğim şeyler değil ama var olduğu da bir gerçek.

Öte yandan insanı beklentiler yıpratıyormuş. En çok bunu gördüm diyebilirim. Basit bir beklenti olsa bile hatta temel konu ile ilgili hiçbir şeyi değiştirmeyecekse bile işler beklentiyle uyumsuz gidince insan yıpranıyor. Sonucu kendisi için olumlu olacak olsa dahi o gidişat yoruyor. Her işte hayır vardır demiştim. Buna inanarak yaşasam da bazı şeylerin yorucu olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Bir olaya ilişkin yaşanan bütün süreçte insan kendini "bak bu sefer değişecek" dediğinde ama sonrasında hatrı sayılır ölçüde kendisinin de katkısı (!) nedeniyle hiçbir şeyin değişmediğini görünce insan kırıldığı gibi kendine kızıyor. Kendini sorguluyor. Önceki paragrafta da dediğim gibi, sonucu kendisi için daha iyi olacak olsa dahi durum böyle. Hatta bazen işin diğer tarafları için hayır seviyesini görünce insan ne diyeceğini bilemiyor (burada Arka Sokaklar Mesut gülüşü olduğunu düşünün). Ondan dolayı her işte hayır vardır sözü tek yönlü düşünülmemeli gerek sanırım.

Ama her ne kadar beklentilerin yaratacağı potansiyel sorunlardan bahsetsem de beklentiler yine ayakta tutuyor sanırım insanı. Bir beklenti gidiyor, yenisi geliyor. Yeni planlar kuruluyor. Son dönemde hayata dair heyecanım pek kalmamış olsa da birkaç ufak beklenti yine umutları taze tutuyor hayata karşı. İnsan hayatı sürprizlere dolu tabi ki. Ne olacağı hiç belli olmuyor. İnşallah her şey herkesin gönlüne göre ve en hayırlısı olacak şekilde olur.

Bu sene de böyle geçmiş. Sanırım uzun zamandan beri olmadığı kadar kısa oldu. Benim için ne kadar kısa olabilirse. Sanırım Issız Adam incelemesi daha uzundu. Neyse, daha fazla uzatmadan bitireyim. Kapanış şarkısını da aşağı bırakayım (Şarkının özel nedeni yok, son dönemde o takıldı aklıma). Bakalım hayat bizlere daha neler gösterecek? Görüşmek üzere.

Emre Yücelen - Kaldırım Çiçekleri (Ayşegül Özüdoğru ile birlikte)
https://www.youtube.com/watch?v=HxwMbZ8zyV4

23 Ağustos 2020 Pazar

2020'den Bir Bakış - Issız Adam

 

Son zamanlarda biraz da yapacak bir şey bulamadığımdan arada bir film izliyorum. O ne ki benim hayatım film izlemekle geçiyor diyenleriniz olabilir ama bilgisayar ekranından bir şeyi sadece izlemek benim için yorucu olduğundan çok zor film izlerim normalde. O yüzden son dönemde kendi açımdan bayağı bir film izlediğimi söyleyebilirim. Normalde insanlar bunu karantina döneminde çok yoğun şekilde yaptı. Ben pek bulaşamadım o zaman bile. Anca şimdi bulaşabiliyorum. Belki de ikinci dalga için prova yapıyorum farkında olmadan. Hayır, şom ağızlı değilim. Sadece görünen köyü gösteriyorum.

Yaklaşık 10 film izlemişim iki haftada. Aslında her biri film için yorum yapabilirim. Ama film cahili olduğumdan pek de doğru değil diye düşünüyorum. Başlıktan da anlaşılacağı üzere bir film var ki yorum yapmasam olmazdı. Bu film çok mu iyi? Hayır. Hikayesi olmasa çok da hatırlanacağını düşünmüyorum. Hatta bu yüzden izlememiş olsam da abartıldığını düşünürüm. Ama şu ana dek izlediklerim arasında üzerine en çok yorum yapabileceğim filmlerden biri (En çok diyemiyorum çünkü Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni üzerine de anlatılabilecek birçok şey var). Yılların ön yargısını kenara bırakmaya çalışarak izledim. Ondan dolayı günün konusu olacak. İlk defa izlediğim için biraz da bugün çıksaydı diye değerlendireceğim. Ondan dolayı 2020'den bir bakış diyorum. 

Baştan söyleyeyim bol bol sürprizbozan (spoiler) olacak.

2008'de Issız Adam ilk çıktığında herkes hüngür hüngür anlayınca abartıldığını düşündüm 11 yaşımda olmama rağmen. Üzerine aşırı popüler olan işlerden uzak durma hastalığım da girince izlememekte ısrarcı oldum. Hatta Aşk Tesadüfleri Sever bu alanda daha çok dikkatimi çektiği için onu daha iyi bulurum (Bu yazıda ona da değineceğim). Ama ne hikmetse bir şans vermek istedim filme ve geçenlerde YouTube'da Fransızca altyazı ile izledim (filmin kendi yapımcısı koymuş ama niye sadece Fransızca bilemedim). Hala abartılı olduğunu düşünüyorum ama filmin bazı konularda beklediğimden daha farklı bir şekilde ilerlediğini söylemem gerekli. 

Filmin konusunu anlatmama gerek yok belki ama kısaca değinelim. Romantik ilişkilerde sıkıntılı bir adamın (Alper - Cemal Hünal) hayatına birinin girmesi ve bunun devamında gelişen süreçler olarak tanımlanabilir. Film bu konuda sorunlu biri olmasını başta biraz "sert" bir şekilde anlatıyor. Bir an nereye düştüm ben diye sorgulamadım değil.

Devamında bunun bir aşk filmi olmasından tahmin edersiniz ki esas kızımız (Ada - Melis Birkan) hayatına giriyor. Hiç beklenmedik bir anda bir tesadüf her şeyi değiştirir durumu burada da var. Benim bu kısımda ilgimi çeken kızla tanışma çabası. Düşünüyorum, şu an biri filmdeki gibi başta yürümeye çalışıp, sonra kitap alarak takip edip bu tarz bir işe girişse aynı gün içinde Twitter'da 30 tweet'lik bir flood görürdük. Hele kitabın içine numarasını yazmış bir de. Numarası ayrı, yedi ceddi ayrı ifşa olurdu. Ama filmin çekildiği tarihte internet yeni yeni yayılmaya başlamış ülkede. Ve birçok kişi için hala romantik gibi. Bu noktada eski birçok yapımın şu an çıksa deli gibi linç yiyeceğini düşündüğümü belirtmem gerekli. Neyse ki yeni çok ürün var da eskilere çok gidilmiyor. Bu konu ile ilgili son olarak, bu tarz hikayelerin sadece filmlerde olması bazen düşündürmüyor değil.

Filmde ikilinin tanıştıktan sonra aralarında gelişen süreç kötü açıklanmamış. Sadece Ada gibi her şeyin farkında olan birinin ilk arayan olması garip geldi. Özür dilemesini gerektiren bir şey de yoktu bence. Ertesi gün Alper yine gelirdi bence. O yüzsüzlüğü görmek zor değil. Bu durumu "İşte etkilendi, bu da onun yan etkisinden" denilerek açıklanabilir ama bilemedim. Yine de çok büyük sorun olarak görmüyorum.

Bu noktada karakterlere değinmem gerekli. Ben filmin daha çok aforizmavari diyaloglarla geçeceğini düşündüm ama konuşmaların tonları genelde farklıydı. Ada her şeyin farkında, yeri geldiğinde lafını sokuyor. Alper esasen sorunlu kişilik ama ağzı laf yapıyor. Konuşmalar tabiri caizse mıymıy geçmiyor. Bu beni en çok şaşırtan şeydi belki de. Öte yandan Issız Adam'ın Ada'sı ile Leyla ile Mecnun'un üçüncü Leyla'sını oynayan Melis Birkan'ın bu iki yapımda benzer karakterler canlandırdığını düşünüyorum. İki karakter bana benzer geldi. Leyla dizi gereği bir tık daha absürt bir karakter tabi ki. Ama Ada'nın da çok farklı olduğunu düşünmüyorum nedense. Leyla ile Mecnun'u seven biri olarak hoşuma gitti.

İkisinin ilk randevusu da az çok tahmin edilebilirdi. Ha zaten filmde tahmin edilebilirliği kimse dert etmiyor. Maksat olacakları izlemek. Ne olacağı sonuna dek belli olan filmlerin kendini izletmesi hoşuma gitmiyor değil doğrusu. Belki de insanlar kendilerini görüyorlar bu hikayede. Bir ayna vasfı görüyor bu tip filmler. Konuya dönmek gerekirse bu kısımda bana en ilginç gelen kısımlar sevişme sahneleri. İlk sahne o kadar hızlı oldu bittiye geliyor ki insan şaşırıyor. Nedenini anlayabiliyorum ama yine de garip. İkinci sahne daha da garip ama. Biraz zorlasalar ortaya bir çeşit joi* çıkacağını iddia edebilirim. Tasvirler çok daha yumuşak tabi. Kamera açısı ve diyaloglarıyla biraz da mistik geldi. Mistik doğru kelime değil galiba ama az çok anlatabildiğimi düşünüyorum durumu.

Joi (jerk off instructions): Bir çeşit yetişkin içeriği olan bu yapımlarda sektör emekçisi hanımefendi (veya hanımefendiler) çıkar, karşısında biri varmış gibi konuşur ve onu yönlendirir. Erotik tasvirler etrafında dönen yönlendirmelerin hedefe (!) ulaşması sonucu yapım sona erer. ekşi sözlük'te Nez'in Sakın Ha klibinin de joi olduğu/joi ögeleri içerdiği söylenmiştir. Benim de konuya ilişkin bilgim oradan dostlar. Konuyla ilgili başlığın linki de aşağıda. 

https://eksisozluk.com/nezin-sakin-ha-klibiyle-ulusal-tvde-joi-vermesi--5450400

Bu noktada bir şey belirtmem gerekli. Filmin ilk yarısı adeta müzik kutusu gibi. Altı defa sanırım farklı müzikler giriyor. Müzikler kötü değil ama şaşırmadım da değil. Animasyonlarda çok sövdüğüm bir durum olsa da filme çok da kötü gitmemiş. Ama gereği var mıydı bilemedim. Plak ve gramofonlara ilgiyi bir ihtimal artmış olabilir derdim ama ilginin patlaması 2010'ların başında oldu diye kalmış aklımda.

Bu kadar gereksiz bilgi sonrası filmin devamına değinelim. Mutsuzluklar kadar mutluluk da dramın içindedir. Sonuç olarak hayat bir dramdır aslında. Filmin devamı da kendi içindeki mutluluğu anlatıyor. Özellikle Alper ekseninde her şey daha farklılaşmakta. Ama bu farklılık kötü değil onun için. Düzgün bir ilişki onun da sorunlu yapısını etkilemekte. Kendi içinde arada çatışmalar yaşasa da kendini bastırabilmektedir. Bu kısmın güzel ifade edildiğini düşünüyorum. 

Sonrasında filmin kırılma noktası geliyor kanımca. Annesinin gelmesi ve devamındaki süreçler. Annesinin gelmesi direkt etkilemiyor ama ondan sonra her şey sarpa sarıyor. Benim için filmin gerçeklikten ufak ufak uzaklaşmaya başlıyor bu kısımda. Annesinin gelmesi sonrası kendisinin sorunlu oluşunu yeniden görüp önlem alması olarak mı yorumlamak gerekli bilmiyorum ama benim için gerçeklikten kopuyor. Burada "Alper sorunlu bir karakter, bu nedenle kendi iç dünyasındaki kötü Alper baskın geliyor ve süreç ayrılmaya varıyor" denebilir. Annesine belli ölçüde düşkün biri. Onun bu kızı bırakma demesinden bir saat sonra ayrılalım demesi mantıklı değil. Hani annesine bak benim ilişkim var demek için çıkmış olsa anlarım ama kopuk geldi. Belki daha güzel anlatılabilirdi bilmiyorum.

Ayrılma sahnesi de ayrı ibretlik. Önceki paragrafta da yazdım. Annesi bu kızı bırakma diyor, bir saat sonra ayrılmak istiyorum diyor. Başarılı bir ruh hastası ama kötü bir anlatım. Dahası Ada'nın şaşkınlık göstermeden direkt durumu kabullenip sövmesi. Farklı işlenen bir sahne. Bana göre garip bir kamera açısı. Öfkeyi iyi yansıtmış ama başlangıç sıkıntılı. Bunun için de Ada önceki ilişkilerinden bu duruma alışık, ondan dolayı gidişatı gördü ve sövüp gitti denebilir. Ama bilemedim bu sahneyi de.

Aynı sahnenin devamında apartmandan çıktıkları kısım var. Alper yukarıda hiçbir şey demedi Ada'nın onca tepkisine rağmen ama dışarıda bülbül gibi şakıdı. Ama Ada'nın önceki ilişkileri gibi bitince "püh geri zekalı" demeden de duramadım. 

Ayrılmaları sonrası da bir noktada ilginç. Hadi Alper kendisi için iyi olduğunu düşündüğünü tercih etti. Annesinin sözünü de umursamadı. Peki Ada niye Alper'in annesinin sözünü dinlemedi? Kadın, bu çocuğun böyle bir durumu var onu anla ve sahip çık gibisinden bir konuşma yaptı Ada ile. Ada niye hiç uğraşmadı? Önceki ilişkilerinden dolayı artık ilgisini kesti denebilir ama bence mantıklı değil. Nasıl Alper kendisi için bu ilişkiyle farklı olabileceğini düşünüyorsa, Ada da her şeyin farklı olabileceğini düşünüyor. Yoksa Ada neden sevgili olsun ki Alper ile? Maksimum bir buçuk aylık bir ilişki, o nedenle ikisi için de bu süre hiçbir şeyi değiştirecek niteliğe sahip değil denebilir. Ancak bunun Ada'nın filmin başında çizdiği karakterle uyuştuğunu düşünmüyorum.  Buralarda akışı koptu filmin benim için. Yanlış anlaşılmasın, Alper süzme salak. Harbi geri zekalı. Sorunlu kişilik olsa bile mantığı yok yaptığının Doktorlar Levent ile kapışırlar kesinlikle. Ama Ada yönünden de sorunlu olduğunu düşünüyorum. Ki Alper aldatmamış. Sadece ayrılmak istemiş. Burada yine Ada'nın eski ilişkileri devreye giriyor ama bu kadar seviyor olmasına rağmen neden direnmiş olmasını anlayamıyorum. Tamam anlasa ve geri dönse film olmaz ben de farkındayım ama daha mantıklı bir açıklama bekliyor insan.

Doktorlar'dan bahsetmişken fark ettiğim ilginç bir şeyi de paylaşmak istiyorum son kısma girmeden. Doktorlar sürprizbozan'ı vereceğim baştan söyleyeyim. Issız Adam filminin vizyon tarihi 7 Kasım 2008. Doktorlar'ın meşhur ikinci sezon finali ise 23 Haziran 2008. Durumu anlamayanlar için şöyle özetleyeyim. Doktorlar'da Levent ikinci sezonun sonunda, Alper'in yaptığından çok çok daha beter bir salaklık yapıyor. Düğün günü ibretlik "benim bu ilişkiye inancım kalmadı Ela" diyerek ayrılıyor. Önceki paragrafta kapışırlar dedim ama düşününce Doktorlar Levent bambaşka bir seviye. Onun yaptığı mallığı yapmak üst düzey beceri ister. Konuya dönersek aslında Türk izleyicisi 5 ay içinde iki kez kendisinin zeki olduğunu düşünen ama mal olan erkeğin haksız yere sevgililerini terk etmesini izliyor. Tamam ikisi de sağlam beddua yedi ama acaba Doktor Levent, yaptığı ile Alper'e gelecek tepkileri yumuşattı mı diye düşünmüyor değilim. Çok mantıklı bir fikir değil ve 5 ay esasen uzun süre farkındayım ama o dönemki tepkileri merak etmiyor değilim. ekşi sözlük'ü okurdum ama 1717 girdi (entry) okuyacak gücüm yok. Ama Doktorlar ile veya Doktor Levent ile ilgili herhangi bir girdi de yok.

Ve gelelim artık meşhur final sahnesine. Öncelikle söyleyeyim. Daha önce kısmen izlemiştim ama bu kadar uzun olduğunu bilmiyordum. Alper'in kısmını izlemiştim. Kendi içinde tutarlıydı. Eden bulur'u yansıtmış direkt. Bu kısımla ilgili bir sorunum yok öncesine dair sorunum olsa da. Ada'nın kısmını beklemiyordum. Yalnız Ada'nın kısmını izledikten sonra daha temiz sövdüm filme ve daha bir çıktı gerçeklikten bence. 

Önceki paragraflarda anlatmak istedim ama filmin gidişatına göre yazmak istediğim için burada yazayım dedim. Ada ayrıldıklarından sonra Mersin'e Alper'in annesinin yanına gidiyor. Alper'in annesi ona uzun uzun anlatıyor Alper'i. Hadi Alper'in annesi Ada'nın Mersin'e geldiğini söylememesini bir nebze anladık (Olma ihtimali bence çok düşük ama). Ama hiç mi Müzeyyen Hanım (Alper'in annesi) Ada'yı ikna etmeye çalışmaz? Oğlunun yaptığının kendisini birebir yansıtmadığını bilen ve Ada'yı da seven biri hiç mi yeniden buluşmaları için hareket etmez? Normal şartlarda bir barıştırırdı bence. Müzeyyen Hanım ben Alper'i ikna edemem kafasına mı girdi, anlamadım ki. Aralarındaki ilişki gereği Alper'in kulağından çekecek hali yok ama konuşabilirlerdi sanki. Ne kadar işlendiği sahne itibariyle garip duracak olsa da bari başarısız olduğunu gösterseydi. Ya da Ada "Annen barıştırmak istedi ama kararım kesindi" gibi cümle kursaydı. Çok çok mantıksız. Bu sahneyi görünce hadi len oradan derdim argo bir şekilde. Buna rağmen arkadan Ayla Dikmen - Anlamazdın çalarken sarılmaları duygulandırıyor. Tabi ki ağlamadım ama gerçeği de reddedemem. Öte yandan Alper'in pasajdan çıkarken önce sola dönüp sonra tam ters istikamete gitmesi de güzeldi. O an geri döndüğünde tekrar bir Ada ile göz göze gelse mi dedim ama filmin jeneriğine giriş için bahsettiğim hareket sonrası kameranın sabit olmasını anlayabiliyorum.

Finali hakkında şunu söylemek gerekli. Aşk Tesadüfleri Sever'in finali filmin son kısmı abartılı olsa da daha vurucuydu. Tesadüf üstüne kurulu bir film olduğu için pek şaşırtmadı ama ilk izlediğimde son kısmını izlememiştim (Televizyonda izlerken, son sahne öncesi ne olduğunu anladıktan hemen sonra reklam girince aga be diyerek sonunu izlememiştim). Daha sonra izlediğimde müzik seçimi itibariyle iyi bir final yapılmış dedim. Ama ikisi de şaheser değil tabi ki. Bu noktada 2011 yapımı Aşk Tesadüfleri Sever'i daha önce izlememin Issız Adam'ın finaline ilişkin görüşümü etkileyip etkilemediği düşünülebilir. Bunun için zamanda yolculuk yapmam gerekli. Bir yorum yapamaycağım.

Filmle ilgili bir ek bilgi: Filmin sonundaki Ada'nın Müzeyyen hanımla baktığı fotoğraflarda Alper'in babası olarak görünen kişi Alper'i oynayan Cemal Hünal'ın kardeşi Kerem Hünal. Kendisi bunu YouTube'da konuk olduğu bir programda söylemişti ama hangi video olduğunu tam bulamadım maalesef. Kerem Hünal da oyun tasarımı ile uğraşmakla birlikte multiplayer.com.tr'den de tanınan bir isim. 

Sonuç olarak Issız Adam abartılı olduğunu düşünsem de kendini izletmeyi başaran ama bana mantıksızlıkları bulunan bir film. Daha önce de dedim. Filmdeki bu gidişat olmasa, benim dediklerim olmasa bu film olmazdı. Ama anlatılanları daha mantıklı bir çerçevede açıklayabilirdi kanımca. Filme ilişkin puan vermek benim gibi bir cahilin haddine değil. Ondan pek yorum yapmayacağım. Ama bence şaheser değil ama yine de izlenebilir. 

Her zamanki gibi uzun ama sanırım diğerlerine göre daha kısa bir yazı oldu. Dediğim gibi bu filme konuştuğum gibi konuşacağım birçok şey var ama biraz güncel (benim için) ve biraz popüler olması onu yazmamı tercih etmeme neden oldu. Her film hakkında yazmam ama insan bazen içini dökmek isteyebiliyor. Umarım derdimi anlatabilmişimdir. Buraya kadar sabredip okuduğunuz için teşekkürler.

5 Temmuz 2020 Pazar

Ah Eshot Ah!!!! - Bölüm 7


Yılların eskitemediği ve eskitecek gibi de durmadığı bu serinin 6. senesinde yeni bir yazısını yazmak hala ilginç geliyor. Ama her seferinde dediğim gibi elime güzel malzeme geliyor. Ama bu seneki koşullar o kadar garipti ki kısaca tanımlamak pek mümkün değil gibi. Klasik girişle başlayalım.

Konu: Eshot'un ulaşımdaki icraatlerinin bir kez daha incelenmesi ve korona virüsü

Not: Ne kadar uzun olacak bilmiyorum ama tahmin edilebileceği üzere uzun olacak.

Bir yıl daha geçti ve birçok değişiklik yaşandı. İlk etapta geçmiş yıllardaki tempo aynı şekilde gitti bu sene. Hatta ben nasıl bu yazıyı yetiştireceğim diye düşünmedim de değil. Korona ise bu tempoyu ciddi derecede düşürdü. İşime gelmedi değil ama böyle işime gelmesindense günlerce yazıyı yazmayı tercih ederdim. Neyse bakalım bu dönem içinde Eshot neler yapmış bakalım.

İlk başta önceki yazıdan aklımda kalan bir soru ile başlayalım. Malum 121 ve birçok araç kaldırıldı. Ben duraklarına ne olacağını sormuştum. Duraklar en son baktığımda boştu ve kaldırılmamıştı. Sadece 302 kendi durağını kullanıyor o hizada. Öte yandan pandemi nedeniyle aylardır o tarafa gitmediğimi de belirtmem gerekli. 121 demişken 5 Şubat'ta iki kez 121'i gördüğüme eminim. Ama nasıl oldu vs. konusunda hiçbir fikrim yok. Bir kere görsem yanlış gördüm derim ama iki kez olması garipti.

Online işlemlere ilişkin gözlemlerime ekleme yapmak gerekirse geçmişin görüntülenmesine ilişkin kıstas var. 3 ay önceki yolculuklara kadar gösteriyor sistem. Kişisel veriler söz konusu olduğunda kötü bir durum değil. Ayrıca yolculukların aynı kısım üzerinden şikayet edilebilir olması da güzel. Ayrıca sene içinde neden online işlemlerde kartlar arası bakiye aktarımı gelmiyor dedim. Bunun kötüye kullanımı olabilir ama en nihayetinde artı para sistemini gerektirecek kadar  bir durum olduğunu düşünmüyorum (bilmeyenler için ben eksi bakiye olması gerektiğini düşünüyorum ama belediye daha garantici davranıyor kötüye kullanılabilir diye).

Bir başka gözlemim de 466 üzerine oldu. 466 eskiden gümrük yolunu kullanan araçların aksine Kemer Aktarma Merkezi üzerinden gümrüğe varıyor. Mantıklı bulmakla birlikte bir şaşırmadım değil bu duruma. Aktarma merkezini ara durak olarak kullanması bana daha ilginç geldi. Eskiden 169 bu yolu izlerdi. Tam olarak Bahri Baba'da durmazdı ama Atatürk Kültür Merkezi'ne gelirken uğrardı.

Öte yandan bu seneye ilişkin gözlemlerimden biri de belediyenin bazı birkaç konuda geri adım atması oldu. Bunlara değineceğim ama daha öncesinde değinmem gerekenler var.

İlk olarak yılan hikayesine dönen  Buca Metrosu'na değinmek gerekli. İlk başta ihaleye hazırlanıldı her şey olacak dendi ama doların ani yükselişi ihalenin iptaline neden olmuştu. Yeniden yapılan girişimlerde kredi çekmek için onay alınmak istenmesi uzun süreli bekleme sürecine girilmesine neden oldu. Temmuz ayında belediye ve Tunç Soyer isyan etti bu duruma. Zira 18 aylık bir bekleme söz konusuydu. Bu isyandan 3 gün sonra 12 Temmuz'da onay geldi ve girişimlere başlandı. 16 Ocak'ta 34 milyonluk kredi anlaşması imzalandı. Sürücüsüz metro olacağı söyleniyor. Pandemi sonrası temel atılması ve 5 yıl içinde tamamlanması da beklentiler arasında. Ayrıca yıllardır olacağı söylenen Buca Cezaevi'nin kaldırılma sürecinde olduğu ve bu kapsamda Adalet Bakanlığı'nın arazinin mülkiyetini Milli Emlak'a devretmesi bekleniyor. Buca Belediye Başkanı Erhan Kılıç, "Bana kalırsa, insanların nefes alabileceği yeşil bir cennet haline getirilebilecek bahçe olmalı" şeklinde açıklamada bulundu.

Sene içinde en ciddi olay olacak nitelendirilen olaylardan birinin akıllı kart ihalesi olduğu söylenebilir. 2015'teki ilginç geçişten sonra 2019 Eylül'de sözleşme biteceği için ihale yapıldı. Yazılanlara göre 2015'te akıllı kart sistemini ele alan Cardtek/Karbil/Paycore ve Ankara'daki sisteminde altyapısını sağlayan E-kent ihaleye katılmış. 1999'da hayatımıza giren ve 2015'e dek işleten Kentkart ise katılmamış. 2015'teki sancılı boşanma sürecinden sonra katılmamasını normal bulduğumu söylemem gerekli. Ülkenin birçok yerinde hizmet verdiği için de bu onlar için ciddi bir kayıp olmayacaktır. Zaten o kayıp 2015'te yaşanmıştı. Öte yandan WoWTurkey forumlarında bunun başlığı açılmış. İhaleye katılmamasına karşın insanlar (51 kişilik bir grup) Kentkart'ı seçmiş. Biraz da duygusal bir durumun olduğu ve 2015'te sistemin çökmesi olduğu söylenebilir. Şu anda hala Cardtek/Karbil/Paycore'un sistemi işletiliyor. Ama şu an işler bayağı karışık. İlk başta 2015'teki sürece bir kısaca hatırlatıp sonrasında 2019 Ağustos'ta başlayan karışık ihale sürecindeki duruma bir bakalım.

WoWTurkey'deki ilgili başlık:

2015'te neler olmuştu?
2015'te Kentkart yapılan ilk ihaleyi kazanmıştı. Sonrasında bu ihale edilmiş ve sonraki ihaleyi Cardtek/Karbil/Paycore kazanmıştı. Kentkart, Kamu İhale Kurumu'na ve Eshot'a itirazlarda bulunmuş ve reddedilince Cardtek/Karbil/Paycore'un deneyimsiz oluşu ve olası kamu zararı olma ihtimali nedeniyle dava açtı. Zaten 1 Haziran 2015'teki geçiş nedeniyle bir zarar da oluşmuştu. Mahkeme yürütmenin durdurulması kararı verdi. Sonrasında Eshot ihaleye katılabilecek firma kalmadığı için ihaleyi iptal etti çünkü Eshot bu süreçte Kentkart'ı şikayet ederek 1 yıl davalardan men olmasına neden olmuştu (Kentkart Ege Elektronik men edildi). Belediye geçiş dönemi için pazarlık yoluna gitmişti. Bu süreçte E-Kent, Kentkart ve Kartek davet edilmiş. Tek teklif Cardtek/Karbil/Paycore'dan gelmiş. Cardtek/Karbil/Paycore ile 4 ay sürdükten sonra tekrar ihaleye çıkılmış. Bu ihalede E-Kent şikayetlerinin reddedilmesi sebebiyle, Kentkart (Kentkart Marmara Elektronik) sistemin geçişi için yeterli süre olmaması nedeniyle teklif vermemiş. Bu son ihaleye de yapılan itirazlarda bulunuldu. Bu sefer de risk almamak için yine 4 aylık pazarlık yoluyla ihale gerçekleştirildi. İtirazlar reddedildikten sonra ikinci dört aylık ihaledeki şartlara benzer şartlara sahip 44 aylık ihale Cardtek tarafından kazanılmış oldu. Bu arada belediye Kentkart-Cardtek/Karbil/Paycore geçişi sonrası kartların mülkiyetini kendine üzerine alarak ilerisi için önlem almıştı. Belirtmem gerekli ki çeşitli haberlerden derleyerek yazdım ondan dolayı karışık gelebilir. Öte yandan Kentkart Cardtek/Karbil/Paycore'a çalışanlarını ayartması ve ihaleyi kesin kazandık diyerek spekülasyon yaptığı iddialarıyla dava da açmıştı. Hata olmaması için çabaladım ama çıkarsa affola.

Yeni ihalede neler oldu?
Öncelikle belirtmem gerekli ki bu yazıya başlarken ben Cardtek/Karbil/Paycore ihaleyi kazandı hala devam ediyor sanıyordum. Hatta elektronik sistemden akıllı sisteme geçilecek diye validatörler (kart okuttuğumuz alet) değişiyor sanıyordum ama bir kontrol edince işlerin bambaşka olduğunu öğrendim. Uzunca bir şekilde bunu anlatacağım.

İlk başta 2019 Ağustos döneminde ihale yapıldı. İhalede muhammen bedel (iş için hesaplanan ortalama miktar) 119 milyon lira civarında belirlendi. Cardtek/Karbil/Paycore (Karbil AŞ olarak bilinen firma kart sistemleri yönünden önce Cardtek ismini kullandı sonra adını Paycore yaptığı için üç isme de yer veriyorum) 130 milyon teklif ederken Ankara'dan tanıdığımız E-Kent 57 milyon lira civarında teklif etmişti (Verilen teklifler ben bu işi bu paraya yapacağım anlamına geldiği için düşük olan daha iyi teklif oluyor). Muhammen bedel ile aradaki fark bu kadar yüksek olunca E-Kent sorgulanmış ama E-Kent sorgulamayı başarıyla atlatarak ihaleyi kazandı. Sonrasında Cardtek/Karbil/Paycore bu duruma itiraz etti ama Kamu İhale Kurumu'na yapılan itiraz sayılı teknik şartnamedeki bazı maddelerin iptal edilmesine karşılık reddedildi (ihalede olan ama teklif vermeyen ASİS firmasının itirazı da reddedildi). İtirazın nedenleri arasında; validatör renklerinin idare onayı gerektirmesinin haksız rekabet yaratacağı, bayilerdeki kart stoku sisteminin ne kadar bir harcama gerektireceğinin belirlenmesine engel olacağı, sistem kesintisinde ceza hesaplamasının kamu ihale kanununa aykırı olması, validatörlerin ücretsiz kurulmasının harcamanın ne kadar olacağının tespitine engel olduğu gibi nedenler yer almakta (ihale kayıt no 2019/316163). Şahsi yorumum gerekçeler doğru ama kaybetmese itiraz da etmezdi bence. İtirazın reddi sonrası konuya yargıya taşınmış ama bu süreçte E-Kent de hazırlıklarına devam etmişti. 8 Şubat tarihinde validatörlerin yenilenerek elektronik sistemden akıllı kart sistemine geçilmesi bekleniyordu. Ki zaten dikkat ettiyseniz Şubat ayı içinde iki validatör araçlarda bulunuyordu ve geçiş sağlanacaktı. Ayrıca akıllı sisteme geçiş duyurusu yapılmış ve bu kapsamda online yüklemelere ara verilmişti (1 hafta gibi tatsız bir süre hem de). Hatta geçiş sürecinde kimi yerlerde çeşitli turnike sorunları olduğu da belirtildi. Tramvayda biraz daha uzun sürdü. Bu bakımların sebebi online yüklemelerde bazı kişilere 2 gün sonra bile yüklemenin yapılmaması olduğuna söylemeliyim. Bahsettiğim itirazları https://ekap.kik.gov.tr/EKAP/Vatandas/SikayetSorgu.aspx adresinden ihale kayıt numarasını girerek sorgulayabilirsiniz.

Ancak mahkeme Cardtek/Karbil/Paycore lehine karar verdi. Kurulun itirazı reddettiği kararında yer alan teknik şartnamedeki bazı maddelerin iptaline ilişkin hüküm, iptal edildi. Bu nedenle kurul da 29.01.2020 tarihli 2020/MK-23 tarihli kararında, 4734 sayılı Kanun'un 54/11-a maddesi uyarınca bazı maddelerin ihalenin devamına engel olması ve düzeltilmesiyle de sorun giderilemeyeceği için ihaleyi iptal etti. Bu durumun potansiyel kriz yarattığı hatta kağıt bilet mi geliyor dedirttiği yazıldı. Kötü senaryo olmadı ve Cardtek/Karbil/Paycore ile 6 aylık sözleşme uzatımına gidildi (7 aylık ihale diyen de var ama pazarlık yolu olsa gerek) ve eski validatörler söküldü. Bahsettiğim kararı https://ekap.kik.gov.tr/EKAP/Vatandas/KurulKararSorgu.aspx adresinden karar numarası ile sorgulayabilirsiniz.

Daha sonrasında 7 Mayıs'ta Eshot'u yeni ihaleye gireceği ortaya çıktı (ihale kayıt no 2020/184707). İhaleye bir gün kala teknik şartnamede değişiklik yapıldı ve ihale 21 Mayıs'a ertelendi. Bu süreçte Hem Cardtek/Karbil/Paycore hem de E-Kent ihaleye teknik şartname nedeniyle itiraz etti. 21 Mayıs'ta muhammen bedel 90 milyon olarak açıklandı. Cardtek/Karbil/Paycore 77 milyon TL teklif etmişken E-Kent 95 milyon teklifte bulundu. Sonrasında E-Kent süre değişikliği nedeniyle eski şartnameye göre teklif yaptığını söyledi ama yapılan ihaleyi Cardtek/Karbil/Paycore kazandı. 5 Haziran'da ise Cardtek/Karbil/Paycore'un itirazı haklı bulunarak ihale iptal edildi (biraz kendi topuğuna sıkmış gibi). Gerekçelerden biri 1452 günü kapsayan alımın 5393 ve 5018 sayılı kanunlara göre aykırı (3 yıldan fazla olması nedeniyle) olmasıydı. Ceza hükümleri, öngörülemeyen hasılat da bu nedenler arasındaydı. E-Kent'in itirazı ise reddedildi. E-Kent 22 Haziran'da tekrar itiraz etti. İncelemesi sürüyor. Bahsettiğim itirazları https://ekap.kik.gov.tr/EKAP/Vatandas/SikayetSorgu.aspx adresinden ihale kayıt numarasını girerek sorgulayabilirsiniz. İki ihale de kötü hazırlanan teknik şartnameler nedeniyle iptal edilmesi gerçekten düşündürücü. Koskoca bir kurum böyle hatalar yapmamalı. Öte yandan ikinci ihalede Cardtek/Karbil/Paycore'un rahat tavırlarını acaba Cardtek/Karbil/Paycore sonucu önceden biliyor muydu ya da danışıklı dövüş mü var diye yorumlayanlar olmuş. Hatta Cardtek/Karbil/Paycore ihaleleri iptal ederek hizmet süresini uzattı diyen de var. Konu belediye (herhangi bir partiden bağımsız söylüyorum) olunca her şey mümkün olabileceğini düşündüğümden yorum yapmıyorum. Bu arada Asis, Cardtek/Karbil/Paycore ve E-Kent de hükümete yakın firmalar olduğu için işler ilginç gelmiyor değil. Ama şimdilik hala Cardtek/Karbil/Paycore işliyor gibi duruyor. Bakalım bir kez daha ihale yapılacak mı? Karbil ile sözleşme yenilenecek mi? E-Kent'in itirazı ne olacak? Bunları zaman gösterecek.

Ücret toplama sistemi noktasında belediyeye ait Ünibel'in bu sistemi üstelenmesi gerektiğini de söyleyenler var. Kentkart 2015 sonrasında kendini çok geliştirdi diyen de var. İstanbul'da Belbim gelsin diyen de var. Cardtek/Karbil/Paycore'a yönelik sistemi geriye taşığı eleştirileri mevcut. Açıkçası Kentkart dönemindeki gelen otobüs sistemi, araç içi navigasyon ve sesli bildirim sisteminin yok olduğunu düşününce mantıklı gelmiyor değil. Ne kadar 2015'te şifreleri vermediği için karışıklık olsa da Karbil'in Kentkart'ın cihazları üzerinde yazılımını çalıştırmayı başaramadığı da söyleniyor. Qr Kod, temassız ödeme ve birçok hizmetin olmaması da Cardtek/Karbil/Paycore yönünden düşündürmüyor değil.

Eshot içinde bir başka ihale sorunu da tam adaptif trafik kontrol sistemlerine ilişkin 3. kez ihale yapılmasına karşın ilk iki ihalede sonuç alınamayıp bu ihale için de itirazların gelmesi. Belediyeye ciddi yük olduğu ve akıllı trafik sisteminin getirilmesine engel olan bu durum da düşündürmüyor değil.

Kartlardan bu kadar bahsetmişken oradan devam etmekte fayda var. Ekim ayı içerisinde fiyat güncellemesi yapıldı. Burada gerçekten bir fiyat güncellemesi söz konusu zira öğrenci fiyatında indirime gidilirken diğer ücretlerde artış yaşandı. Tam ücret 3,56 TL, Öğretmen ücreti 3 TL ve Öğrenci ücreti 1,64 TL oldu. Açıkçası benim gibi her şeyin düz ücrete sahip olan biri için öğrenci ve tam fiyatları sinir bozucu ama ince hesap yapıldığını düşünmek istiyorum. Öte yandan 60 yaş kartının öğrenci tarifesi yerine öğretmen tarifesine paralel olacak şekilde değiştirilmesi ise asıl değişiklikti bence. Bir anda 1,80 TL'den 3 TL'ye çıkan bir ücret söz konusu.

Zam konusunda ilgimi çeken bir durum var. Aziz Kocaoğlu bütçemiz dar, zam yapmamak için uğraşıyoruz gibi açıklamalarda bulunmasına karşın Tunç Soyer cömert indirimler yapıyor. Aziz Kocaoğlu'nun açıklamalarını düşününce gerçekten iyi mi yapıyor bilemedim. Açıkçası kalıcı fiyat artışı yerine bayramlarda ücretsiz veya 1 kuruş olmamasını tercih ederim. Buna benzer açıklamayı tramvayların ön işletim seferleri olduğu dönemde ücretsiz yapılmasına ilişkin yapmıştım. Belli ölçüde bu indirimlerin son zammı tetiklediğini düşünüyorum. Ayrıca Aziz Kocaoğlu döneminde 7 ayda 2 zam gelmiş olmasının da enflasyon ve doların artışı karşısında etkisinin kalmadığını görmek üzmüyor değil. Bu indirimlere en son otomobilsiz kent günü etkinlikleri kapsamında 22 Eylül'de yapıldığını belirtmek gerekli. Bursa'daki gibi büyükşehir kütüphanelerinden alınan kitapla 2 biniş ücretsiz binme gibi bir imkana hayır demem ama. Kitap demişken, Bostanlı-Güzelbahçe arabalı vapurunda vapur kütüphanesi hayata geçirilmiş.

İzmir'de indirimli yolculuk demişken halk taşıt uygulamasından yeniden bahsetmekte fayda var. Sabah 6-7 ve akşam 7-8 arası %50 indirimli seyahat imkanı var. Yukarıdaki durumu tetiklemesinin üstüne sabah uygulamasının 5-7 olarak değiştiriliyor olması düşündürmedi değil. Ayrıca 0-5 yaş arası çocuğu olanlar için ayda 10 binişe sahip kartlar ücretsiz olarak verilecek. Bir başka ücretsiz ulaşım hakkı da muhtarlara yönelik. Onlar için de özel kart hazırlandı ve onlar da ücretsiz seyahat imkanından yararlanacaklar. 

Öte yandan kartlar noktasında olması istenen başka bir şey de kredi kartı ile temassız ödeme. Konya'da ve sanırım İstanbul'da bu varmış. İzmir için de Fuar İzmir girişinde uygulandığı söyleniyor. E-Kent devrinde olacağı düşünülüyordu ama olmadı. Karbil tarafının da böyle bir dönemde giriş yapacağını beklemek garip olur tabi. İstanbul'da ayrıca qr kodu ile de binme denemelerinin başlayacağına ilişkin haberler çıktı. NFC de ha keza uygulanan yöntemlerden. 

Çok fazla il değiştirenler için her ilin ulaşım kartını almak sıkıntı olsa gerek. Ortak kart olsun veya kredi kartı kullanalım gibi çeşitli öneriler de mevcut. Çok fazla kart yerine tek kart hatta kimlik kartı güvenlik tehlikelerini saymazsak mantıklı. Hatta yeni tip kimlikler için de benzer bir talepte bulunulabilir. Ulaştırma Bakanı'nın açıklamasına göre ulaşımda tek karta geçiş hazırlığı var. proje iller olarak Ankara, İstanbul, Bursa, Konya, Kayseri, Kahramanmaraş ve Düzce illeri seçildi. 2019 sonuna dek kullanıma başlanacağı söylendi ama sonrasında başka bir haberle karşılaşmadım.

Kartlarla ilgili son olarak belirtmem gereken bir şey var. Yıllardır ulaşım kartlarının alışverişte kullanılmasını isteyen biri olarak İstanbul'da bunun olduğunu duydum. Belbim (İstanbul'da ulaşım kartlarıyla ilgili kurulmuş belediyeye ait firma) Migros ile anlaşmış. Tek market olması güzel değil hatta Migros'a karşı tepkili olduğumdan bir Migros mu var dedim ama bu durum bazen hayat kurtarıcı olabiliyor. Merak ediyorum zamanında ulaşım kartına binlerce yüklenen çocuk bu imkana sahip olsaydı ne yapardı? Bence yine iade ederdi ama bir daha sorgulardı bu durumu. Öte yandan Ankara'da NKolay Ankara Kart ile alışveriş ve ulaşım kartı tek kartta birleşiyor. Bu noktada Nkolay ve E-Kent'in sahibinin Aktif Bank olduğunu belirtmekte fayda var. Aktif Bank Passolig'in de sahibi. Zaten E-Kent de e-bilet işlerini üstleniyor Passolig'in.

Bu sene gerçekleşen bir isteğim de Tınaztepe'deki üniversite hatlarına ilişkin. 30 Eylül'de mezun olan öğrencilerin kartları kapatılırken 290, 390 ve 690'ın tüm gün işletileceği duyuruldu. Hatta ben saatte bir olur derken daha sık aralıklarla belirlendiğini gördüm. Madem yapabiliyordunuz neden daha önce yapmadınız ey sevgili Eshot? Öte yandan İyte için de 883'ün ekspres araç olarak konduğunu ve saatte bir işleyeceğini belirtmem gerekli. Bu aracın gelmeisnden önce 3. İzmir Buluşmaları'nda bu konuya ilişkin pankart açıldığını da söylemek gerekli. Cevabını bulmuş olması güzel.

Otobüs saatlerine ilişkin bir düzenleme de baykuş seferleri ile ilgili. 13 Eylül 2019'dan itibaren Cuma'yı Cumartesi'ye ve Cumartesi'yi Pazar'a bağlayan gecelerde saatte bir kez metro ve tramvay seferleri yapılacağı kararlaştırıldı. Vapurlar noktasında 26 Nisan 2019'dan itibaren gece 03:00 (Karşıyaka) ve 03:30 (Alsancak) saatlerinde son seferleri olmak üzere düzenleme yapıldı. Geceleri bu saatlere kadar her saatte bir kez ulaşım kararı alındı. Vapurlar konusunda ekleme, Nostalji Vapuru getirildi. Müzik dinletili eski tip vapur görünümlü körfez tutu atacak bu araçların giriş ücreti 25 TL. Farkı bir eğlence için olabilir tabi.

Eshot'un uzun vadeli çalışmaları arasına yeni bir metro ağı daha katıldı. Halkapınar-Otogar metrosu. Demiryolu taşımacılığı önemli olmakla birlikte neden başka yerler varken burası daha derin bir önem kazandı bilemedim. İzban kanadında hattın Bergama'ya kadar uzayacağını da ayrıca belirtmek gerekli. İzmir metro kiptaçığından tramvaya yoğun ilgi dese de bazı saatler bayağı düşük seviyede insan olabiliyor. Akşam 9'da da olmaz diyor insan.

Birçok ilde gördüğümüz gibi İzmir'de de kadın otobüs şoförleri artık otobüslerin başında. Görünce bir anlık şaşırma sonrasında herhangi bir fark olmaksızın yolculuğa devam edebiliyorsunuz. 

Ulaşım konusunda bir başka uygulama da duraklara bilgilendirme levhalarının konulması. Eski sistemde de uzunca bir süre vardı. Şimdi ise daha şematik bir şekilde getirilmiş bir şekilde konmuş ama ben Konak'ta gördüm düzgün bir şekilde. Birçok durakta durağın adı yazmazken sadece şehir merkezine bunun konulması çok sinir bozucu. Bunun benzerini Buca için de yaşıyorum. Konak'a verilen önemin üçte biri verilse Buca'ya çok farklı bir Buca olurdu. İzmir'in en kalabalık ilçesi bu kadar üvey evlat muamelesi görmemeli. Görünen yüz Konak olabilir ama birçok yerde insanlar yaşıyor. Karabağlar için de benzer bir durum var ama Buca için şartlar daha vahim bence. Buca metrosu İzmir Metro kitapçığında tanıtılırken sorunlu bir bölgemiz "de" ifadesi kullanılınca alınmıyor değil insan. Ne Buca'daki durum yeni ne de az önemsenecek konumda. Tekrarlıyorum Buca İzmir'in üvey evladıdır.

Eshot araçlarda reklam ihalesine çıkmış. Açıkçası uzun zamandır olması gerektiğine inandığım bir şeydi bu. Ama sadece araçların arka tarafında olması garip değil. Araçların arkasının normalde de tamamen kapanması hoşuma gitmiyor zaten. Bazen arkadaki aracı görmek istiyor insan. Hele ki aktarma için.

Bundan sonra korona süreci hariç iki ana konum ve çeşitli gözlemlerim kaldı. Açıkçası ihale kısmının bu kadar uzun olacağını ben de beklemiyordum. Ama son dakikada yeni şeyler öğrenince eklemek istedim. Belirtmeliyim, Kartek geçişinde bile o dönemi bu kadar detaylı anlatamamıştım. Zaten son dava kısmı belli değildi daha. Neyse uzatmadan onlara geçelim.

İlki İZTAŞIT. İzmir Büyükşehir Belediyesi İZTAŞIT ile ilçe minibüslerini de otobüsleştiriyor. İZULAŞ gibi yeni bir iştirak olduğu söylenebilir. Boyut olarak  küçük otobüslere benzemesi de bunu kanıtlar şekilde. Bu sayede minibüslerin Eshot denetimine girmesi hedefleniyor. Eshot'un altında kalması planlanıp ulaşım kartı ile binilmesi planlanıyor. İlk başta 28 araçla başladı hatta ilk iki haftasında 113 binden fazla yolcu taşıdı ama son durumunu bilmiyorum. Benim bundan çıkarımım, bu sistem ile dolmuş sayısının azaltılıp kapasitenin bu araçlarla korunacağı yönünde. Dolmuş şoförleri yönünden bir şey yapılır diye umuyorum ve umarım endişelerimde yanılıyorumdur. Yoksa bu güzel fikir belli ölçüde tatsızlaşabilir. Seferihisar'da başlatılan sistemdeki hatlara bakmak gerekirse:
975 Seferihisar - F. Altay (Ulamış’a girmez)
985 Seferihisar – F. Altay
986 Ürkmez - Seferihisar
987 Ürkmez – F. Altay
989 Orhanlı – Seferihisar
990 Beyler – Seferihisar
991 Çamtepe – Seferihisar

Araçlara bakarken 988 nerede diyebilirsiniz. Onu da açıklık getireyim. Bu araç Gittiğin Kadar Öde kapsamında Kemalpaşa ile Evka-3 Metro arasında hizmet vermek üzere tahsis edilmiş. Ama ilk bakınca bir göze batıyor.

Gelelim benim için yılın en büyük olayına. Benim için diyorum çünkü üstte bu yazacağımdan çok daha ciddi olaylara yer verdim. Yukarıda belediyenin geri dönüş yaptığından bahsetmiştim. Bu sene sağ olsun bir değil iki geri dönüş ile beni ihya etti. 6 sene önce bu serinin ilk yazısında iki aracın kaldırılmasını eleştirmiştim. Bu araçlardan ilki 490'a evrilen 970 idi. Diğeri ise beni şoka uğratan 515'ti. Tarihler 12 Kasım 2019'u gösterdiğinde ise 515'in geri döndüğünü gördüm. 515 olduğu dönemde işime yaramazdı ama önemli olduğunu bilirdim. Ondan dolayı 2014'te bu kadar karşı çıkmıştım. Nitekim yanılmamış olacağım ki en sonunda -geç de olsa- geri döndü. Çok da işime geldi, adliyeye staj için gitmem gerektiğinde mükemmel bir çözüm oluyor bu kısma aşağıda değineceğim. Konuya dönersek belediye gereksiz diretmişti bu araçta. Aktarma önemli ama her koşulda aktarma da mantıklı değil. Alternatif vasfına girmiyorum bile. Önemi anlaşılmış ki geri geldi. 415'in kaldırılıp 515'in geldiğini ayrıca belirtmek gerekli. Bornova Metro ve Ankara Caddesi üzerinde olanlar için hoş değil ama önemli bir araçtı. Sefer sıklığının arttığını da ayrıca belirtmek gerekli (290-390'da olduğu gibi niye  415 de tam gün değildi, oradaki neden sorusu burası için de geçerli). O kadar eskiye dönüş olmuş ki 2014'teki gibi Şelale Parkı'ndan dönüp Nato'dan Buca'ya giriş yapıyor. Ben gelse bile 415 gibi Homeros Bulvarı'nı kullanır diye düşünüyordum (hayır da demezdim şimdi yolunun kısalmasına). 415'e benzer tek yanı ikisinin de  körüksüz olması. Öte yandan Mavi körüklü Volvo İzulaş'ları aramadım değil ne kadar bu sefer de İzulaş'ın araçlarını kullansa da. Onlar gelse nostalji görevi tamamdı. Onların da ilk geldiği güne ait bir fotoğraf gördüm. Yanlış hatırlamıyorsam 1993'ten kalma araçlarmış. Güzel araçtı, severdim kendisini. Öğrenciler için de önemli tabi. 290 ve 390'dan önce o vardı. Dokuz Eylül Bilişim Servisi DEBİS'te yer alan forumlarda kendisinin özel başlığı vardı. Bu noktada Twitter'da gezinirken ulaşıma getirilen güncelleme sayesinde bu kadar uzun hattın geri döneceğini de okudum. Mantıklı da geldi bana.

Öte yandan başka geri dönen araç da 330. Bornova Karşıyaka arası zaten araç varken niye kaldırdılar anlamamıştım. 540 da vardı eskiden ama çoktan kaldırılmıştı 2014 öncesinde. Onun da dönmesine sevindim. Karşıyaka'da değilim artık ama önemli bir vasıta olduğu kesin. Bu arada Çiğili için de 816 numaralı araç da eklendi. Bu kadar dönüş sonrası insan acaba 514 de döner mi diyor ama o 515 kadar önemli değildi. Döneceğini pek zannetmiyorum. Ne kadar 515'ten daha çok seviyor olsam da.

Bu konu ile ilgili son olarak belirtmem gerekli ki, 515'in geri dönüşüyle ilgili yazdığım Instagram'da İzmir Etkinlikleri sayfasının radarına takılmış. Orada paylaşmış tweet'in ekran görüntüsünü (en sonda). İlginç oldu benim için de. Ben sayfayı takip etmediğim için deli gibi direkt mesaj geldi. Linki de burada:

Felaketleriyle gelen 2020'nin en büyük olayı şüphesiz korona virüsüydü. Bu yüzden herkesin hayatı allak bullak oldu. İnsanlar eve kapandı, sokağa çıkma yasağı geldi vs. birçok durum oldu. Tabi ki bu durum ulaşımı da vurdu. Ulaşıma talep %85-90'lara varacak kadar azaldı. Eczacı-sağlık personeli için ve de jandarma ve sahil güvenlik personeli için de ulaşım ücretsiz hale getirildi. Diğer önlemlere bakmak gerekirse:
-Maske ile toplu taşımaya binme zorunluluğu getirildi.
-Yeşil noktalı koltuk uygulaması getirildi. Bu noktalar otobüste çeşitli noktalara konarak sosyal mesafenin korunması amaçlandı.
-%50 yolcu sınırı getirildi araçlara. 19 Haziran itibariyle kaldırıldı.
-Klimaların kapatılması kararlaştırıldı ve bazı araçlarda ameliyathanelerde kullanılan hepa filtreli ve ışınlı hava temizleme cihazlarının kullanılmaya başlandı.
-Havalimanı hatlarında düzenleme yapıldı (200-204 durdu, 202 şehir içinden geçecek şekilde hizmete alındı). 204 yakın zamanda hizmete başladı.
-Şoförler için siperlik ve özel kabin yaptırıldı.
-Ulaşım saatlerinde düzenlemelere gidildi (hafta içi, hafta sonu ve sokağa çıkma yasağına özel olarak)
-65 yaş kartının kullanımı onların çıkma yasağı süresince askıya alındı. 9 Haziran'dan itibaren işlemeye başlatıldı.
-Tüm İzmir Metro ve bazı İzban istasyonlarına maskematik eklendi. Kimilerince bu maskematikler Half-Life'taki can basma makinelerine benzetildi. Bunun yanı sıra tramvaya dezenfektanlar eklendi.
-8 Haziran'dan itibaren Fahrettin Altay civarında birçok hat bölgedeki çalışmalar nedeniyle geçici veya kalıcı çeşitli düzenlemelere tabi oldu. Buna ilişkin duyurular esnasında Fahrettin Altay Meydan 3 durağını da görmek garipti.

Umarım en kısa sürede atlatılır bu süreç. Zira psikolojik olarak yorucu oluyor insanlar için. Dikkatli olmakta fayda var.

Tüm yukarıda anlattıklarımın yanı sıra Eshot bazı uygulamalar ve açıklamalar yaptı. Kısaca değinmek gerekirse:
-Göztepe Stadının açılması sonrası maç günleri özel uygulamalar getirdi. Stadın olduğu kesimde belli bölümler yola kapatılıyor. 202'nin güzergahında düzenleme yapılıyor.
-Bostanlı ve Fahrettin Altay'a kart merkezi açıldı (Bucada da bir merkez olabilir. Merkezler konusunda nüfus referans alınabilir).
-İzmir'e 15 yerli otobüs geldi. 300'den fazla otobüs için ihale yapıldı.
-Eshot ve İzulaş araçları 17 Şubat'ta Gıda Çarşısı civarında kaza yaptı. Eshot konuyla ilgili özür yayınladı. https://www.eshot.gov.tr/tr/Haberler/3735/91
-Üniversite öğrencilerinin sık kullandığı hatlara wi-fi eklendi (Wizmirnet altyapısı kullanılıyor). Deneme fırsatım olmadı ama hareket halindeki araçlarda Wi-fi'dan hayır görmedim. Olması iyidir tabi.
-Askıda İzmirim Kart uygulaması kapsamında öğrencilere yönelik ulaşım kartı yüklemesi imkanı getirildi (Belediyenin şehirle iletişim için açmış olduğu bizizmir.com üzerinden ulaşılabilir).
-Otomatik yükleme cihazına kartı koymak için cep eklendi. Bir elle kartı ilgili yere tutmak zordu. Aranan bir şeydi. Bir de her makine hem kağıt para hem de madeni para kabul edecek şekilde olursa güzel olur. İstanbul'da da daha önce varmış.
-Katlanır bisikletlere 26 ağustos 2019'dan itibaren izin verilmesi kararlaştırıldı. Bu kapsamda hafta içleri saat 9-16 ve 21-06 arası, hafta sonu ise tüm gün binebilecek şekilde binişlerine izin verildi.
-Eshot'tan yapılan açıklamaya göre şikayet merkezine gelen şikayetlerin %82'si çözülüyor.
-Eshot içinde güneş enerjisi tesisleri arttırılıyor. İlk olarak 2,5 sene önce Gediz'deki tesislerde kurulmuş, şimdi ise Gediz'e ek kısım yapılıyor ve de Adatepe ve Çiğli'deki eshot garajlarına kuruluyor. 5 milyon tl tasarrruf hedefi var. Ayrıca güneş enerjili duraklar da kurulması planlanıyor. 15.850 ağacın yapacağı karbon emisyonunun yapacağı düşünülüyor.

Ve gelelim sene içindeki maceralarıma ve bazı görüşlerime.

Bu sene içinde aradığım şeylerden biri daha önce de olan Konak-Karşıyaka arası direkt otobüs olmaması. Vapur olması güzel ama insan farklı bir alternatif aramıyor değil doğrusu. Konak'taki yoğunluğu azaltmak amaçlansa da Karşıyaka'nın böyle konumlandırılması garip.

415 döneminde Yenişehir Pazar yeri durağındaki yol düzenlemesi sebebiyle oradaki durak devre dışı kaldı. Oradaki duraklar arası mesafe düşünülünce rahatsız edici. Keşke o yola girse diyor insan. Bölgenin yapısı incelenince gereğinden fazla yol uzayacakmış gibi duruyor. Çünkü Yenişehir Pazar Yeri'nin önünden geçip direkt itfaiyenin yanından yeniden yola çıkamıyor.

Okuduğuma göre Ayrancılar'da oturanlar 90 dakikadan yararlanamıyormuş. Seçim vaadi verilmesine karşın uzunca bir süre bir şey de yapılmamış. Son durumu bilmiyorum ama hoş bir durum değil bence.

Gittiğin kadar öde ve artı para sistemleri için hala önerilerde bulunasım geliyor. İzban için binilen durakta iade gelmeli. Bunun neden olmadığı ile ilgili fikrim yok. İzban bazen sapıtınca can sıkıcı olabiliyor. Bu sene stajım nedeniyle adliyeye gitmek istediğim bir gün gelen İzban'lar dolu olunca artı parayı yakıp 415'e bindim (işte bu yüzden alternatif önemli diyorum yoksa daha çok beklerdim). Sonrasında daha da binmedim İzban'a sabahları. Nasıl kötüye kullanılır bilmiyorum ama kartı bastıktan 15-20 dakika içinde iade sınırlaması getirilebilir aynı durak için. İki saatte dünya turu atıp para ödemeden çıkmak hoş olmaz gerçektende. Yazılımla dediğim yapılabilir bence. Öte yandan otobüsler için validatörler inilen durağa konulabilir aslında. Özellikle şehir merkezi dışında bu dediğim zor ama yapılırsa verimli olabilir. Kalabalık otobüste ön kapıdan inen için sorun olmaz bence.

Bu seneki en ilginç keşfim Gaziemir-Alsancak arası İzban hattı. Çok mantıklı olmakla birlikte duyurular veya tabelalar okunmayınca can sıkıcı olabiliyor. Salhane'ye gitmek isterken son durak Alsancak olunca insan bir üzülmüyor değil. Çok sorun değil ama insan yaptığı hataya üzülüyor.  

En ilginç anım ise kesinlikle 515'teydi. Eve dönerken Şirinyer'de şoför Hipodrom dönüşünün orada hangi yol diye yolculara sordu. İlk başta ne olduğunu kavrayamadım ama sonrasında soldan diye bağırdım. İlginçti. İlk defa yolu tam bilmeyen şoför görmüyorum ama şoförün tepkisi garipti. Ben Euro Truck Simulator oynarken navigasyonu okuyamadığım bazı anlarda öyle tepki veriyordum.

Bu sene hayatımda ilk kez Galatasaray maçına gittim (Göztepe ile ilk devre olan maç). O dönem Göztepe Doğanlar Stadı'nda oynadığı için farklı bir deneyim oldu benim için. 304+İzmir Metro ile Evka 3'e geçtikten sonra 317 ile rahat gittim ama kalabalığın da etkisiyle biraz yürüdüm (durağı kaçırmadım bu sayede tabi). Evka 3'ten 214 ve Bornova'dan 268 de gidiyor o tarafa. Maçtan sonra dönerken kalabalıkla yolu şaşırdığım için tesadüfen durağına rastladığım 268 ile Bornova Metro'ya indim. Hızlı gitti. Öte yandan belediye bazı otobüsleri de koyuyor ama onlar çok hızlı doluyor. Binmek istemezdim açıkçası. Ne kadar Göztepe'nin yeni stadı açıldığı için anlatacaklarımın önemi kalmasa da (hatta Göztepe'nin bu stattaki son maçına gitmiş olsam da) ilginç bir deneyimdi.

Hakimlik sınavı için Ankara'ya gittiğimde Ankara'daki birkaç şeye de baktım. Otobüs kullanmadım. Hatta kullandığım tek otobüs AŞTİ'den Kızılay'a giden ücretsiz servisti. Ankara'da olduğum süreçte metro hattını inceledim. Ankara Metrosu'nun 3 hattı tek hat aslında. Ben Çayyolu metrosu üzerinde binip Kızılay'da biner sonra oradan istediği yere giderim diyordum ama kesintisiz şekilde gitti. Bazı metro duraklarında yanlış taraftan binişin dönüşü olmaması üzdü. İzmir'de birçok yerde hatanızı düzeltme şansınız var (belki her yerdedir ama her durağı görmediğim için bilmiyorum). Metronun bazı kısımlarda eğik gitmesi de garipti. Ama metrolarda bisiklet bağlamak için alan var. 2017'de Ego'nun sitesinin kötü olduğunu yazmıştım. Toplamışlar ama hala mükemmel değil bence. Mobil uygulaması daha iyi. Eshot'tan daha başarılı diyebilirim. Tek sevmediğim şey online yükleme sonrası kartı iki kez okutmanın gerekmesi. Çok sinir bozucu. Ankara'da son gözüme çarpan ise bütün araçların kartlı sisteme geçmiş olması. Halk otobüslerinde eskiden bilet vardı. Küçük olanlarının lakabı da beyaz dolmuştu.

En sonunda bu yazıyı bitirmeyi başardım. Ocak döneminde bu yazı çok uzun olacak diyordum ama pandemi sonrası o kadar yazmam herhalde demiştim. Bu ihale sürecini keşfetmem odağımı dağıttı ondandır saatlerdir yazıyorum. Ama bir seneyi daha tamamlamak olmak güzel. Bakalım ileride zaman neler gösterecek bize.

Son olarak sabrınız için tekrar teşekkürler. Ben bile okumaya üşenirim yazılarımı. Ama benim için belli ölçüde günlük olduğu da aşikar.