(Yazıya bayağı bir ekleme yapma ihtiyacı hissettiğim için güncelledim biraz)
Uzun bir aradan sonra milletin muzdarip olduğu, uzunluğunun korkuttuğu, birçok kişinin okumamasına rağmen şikayetçi olduğu ve kimi zaman da garip yorumlar almama neden olan bir yazıyla sizlerleyim. Normalde böyle bir giriş yapmam ama bazen öyle yorumlar(?) geliyor ki böyle bir giriş yapma ihtiyacı hissettim.
Ayrıca yine uzun bir aradan sonra ben merkezli bir yazı yazacağım. Zira geçen sene yine benzer bir kafayla yazdığım "GİDEN 2015 ve GEÇEN HAYAT"tan bu yana bu tarz bir yazı yazmadım. Dört tanesi kapatılan üniversitelere ilişkin toplam altı eleştirel(ya da giydirdiğim) yazı yazmışım.
Her zaman olduğu gibi yine kısa olmayan bir giriş yaptım(ki hala devam ediyor). Günün konusu başlıktan da belli zaten. Geçen seneki ilgili yazıya benzer ama belli farklılıkları olacak(galiba). Bunun nedeni genelde yaşadığım belli şeyleri anlatıp sonuca varmam. Geçen sene yazıyı yazarken beynimi yakmıştım finalde.
Yazılarımı normalde de çok okunsun kafasıyla yazmam. Okunup okunmaması umurumda değil açıkçası(Ancak güzel yorumlar gelince hoşuma gidiyor şimdi). Ama bu tip genelde kendimi anlattığım yazıların okunmaması daha da umurumda değil. Okunmasa da olur yani diyorum çoğu zaman. Bu biraz da bu yazıların kısmen otobiyografik yapı taşımasından kaynaklı. İnsanlar size paylaştığınız bir şeyle ilgili soru sorar ve şekilden şekle girersiniz ya, benimki de öyle bir şey. Sonunda bir sonuca ulaşsam bile.
Aslında yine sadece tek bir yılı konu alarak yazmak istiyordum ama geçen seferki yazıda olduğu gibi yine geç kalmayı başardım. Ortaya istemsizce bu seri çıktı gibi. Sen de serilere iyi bağladın demeyin, yazma bahanesi oluyor bana da.
Şimdi böyle ülke adına kritik bir dönemde niye böyle abidik kubidik bir yazı yazıyorsun diye düşünenler olabilir. Açıkça söyleyeyim, bu tip yazılar benim için çoğu zaman kafa dağıtıp stres atma aracı oluyor. Sadece boş boş yazmış olmuyorum yani.
Girişe ilişkin son olarak, esprili girdiğime bakmayın. Öyle über süper mutlu değilim ben de. Şartları değerlendirince zaten anormal olurdu. Zaten az çok değineceğim için yazıda, çok da uzatmanın alemi yok burada.
2016... Birçok kişi için sövülesi bir yıl oldu desem yeridir. Benim için öncesinde 2014 vardı en sövülen yıl listemde tepede ama 2016 açık ara farkla aldı bu unvanı. 2017 de bu açıdan çok da parlak başlamadı. Nasıl olacak bunu zaman gösterecek.
(Yazının önceki kısmını çok daha önce yazdım. Bundan sonraki kısmı öğlenden beri yazıyorum).
Aslında 2016 o kadar da berbat başlamadı benim için. Ya da 2017'yi görünce böyle düşünmeye başladım. Geçen seneki yazıda birazını anlattım zaten. 2016'yı iki yarıya ayırsak ilk ve ikinci yarısı arasında ne kadar fark olduğu anlaşılır. Aslında bu iki yarıyı kendi içlerinde benim için ve genel olarak diye ikiye ayırmakta fayda var zira ülke gündemi açısından 2016 hayırlı bir sene değildi. Anlatacaklarım daha çok benim ile ilgili olacak. O yüzden yazdıklarımı okurken bunu da değerlendirmekte fayda var.
Eğer 2016'yı bir cümle ile özetlemem gerekseydi bu cümle kesinlikle "Yoruldum." olurdu. Gerçekten zorlandım. Geçen seneki yazıdan da çoktu. Yine o yazıda dediğim gibi belki çok büyük şeyler değiller(bazıları hariç) ama her şey tepetaklak olunca zorlandım. Ülke gündemine bakınca, haberleri açıp birçok şeyi görünce daha kötü oması cabası. Yazıya dönersem kronolojik gitmeye çalışacağım. O yüzden konudan konuya atlayabilirim veya geri dönebilirim.
Geçen sene Amerikan Futbolu ya da resmi adıyla Korumalı Futbol oynadığımı anlatmıştım. Güzel bir grup sürecinden sonra Çeyrek Final'de işler pek istediğimiz gibi gitmeyince elendik ve sezon benim için bitti. Yalan yok işime geldi, zira sonraki maçlar sınav dönemime denk geliyordu. Bayağı sıkıntılı olacaktı benim için. Ama bu içime oturduğu gerçeğini değiştirmiyor. Sezon bittikten sonra ise takımı bıraktım. Şu an en büyük sportif faaliyetim okula gidiş-gelişteki yürüme(1 saaten fazla sürüyor gidiş geliş küçümsemeyin) ve düzensiz halı sahalar. Her uzun ara sonrası vücudumda et kesmesi olması cabası. Maç öncesi iyi ısınmasam ne olur Allah bilir? Teşekkürler Amerikan futbolu. Harbiden ısınmak nedir orada öğrendim.
Neden böyle yaptın ne güzel oynuyordun derseniz cevabı basit. Yapmak istediğim farklı şeyler var. Benim için farklı şeyler yapmak her daim güzel olmuştur. Zaten lisedeyken birçok farklı etkinliğin altında olmamın bir nedeni bu diyebilirim. Bu yüzden takımı sevsem de benim için böyle daha iyi olacağına karar verdim. Şu anda her şeyi biraz ağırdan alsam da yapıyorum bir şeyler. Neler olduğunu ve nedenlerini ileri kısımlarda yazmış olacağım.
Onun dışında ilk kez vizelere girdim tabi okulda. Parlak geçmedi ama berbat da değildi. Zaten ikinci dönem toparladım rahatlıkla. Yıllık(mutlak) sistemin böyle bir sempatik yönü var. İlk sene böyle sorunsuz güzel bitti. Finallerde birçok kişiyi muaf olduğu için görememek üzdü. Neyse ki sınav sonrası sabit kadro vardı da o kadar kötü geçmedi. Sınav demişken arada 2016 YGS-LYS sorularını çözdüm evde kendim. Mat-2 bitmiş bende ama geri kalanı güzelce yaptım bir sene kitap açmamama rağmen. O yüzden bu sene canıma susayıp direkt sınavın kendisine giriyorum.
Okuldan ve sınavlardan söz açılmışken anlatmazsam olmaz, langırtta bayağı master yapma imkanını yakaladım yıl içinde. Başlarda berbat oynayıp milletin içten içe küfür etmesine neden olduktan sonra sert vurmanın verdiği güzel his vazgeçilmezdi. Ama yılın bitmesiyle langırt ile olan seviyeli ilişkim son buldu. Bina değişince de bayağıdır oynamıyor oldum. Bina değişmesi kısmına daha var ona da geleceğim.
Okula, arkadaşlara, ortama bir şekilde alıştık(sınıf kalabalık ama bir şekilde ortam sağlanıyor tabi). Sonra sınavlar, sonuçlar derken okul bitti ve senenin ilk yarısı kapandı. Şimdi e bu senenin iyi yarısı hani iyiydi derseniz cevabım şu olur. Birincisi iyi demedim, o kadar da berbat değil dedim. İkincisi bazen bir şeyle ilgili kötü şeyler hatırlamamak da iyidir bence. Ülkede olanları düşününce tabi ki kötü olaylar oldu. Ama yukarıda yazdığımı hatırlatmama gerek yok sanırım.
Aslında senenin ilk yarısı dedim ama işler Haziran'dan sonra kötüye sardı desem yeridir. Az kalsın yine doğum günümde sınava giriyordum(öncesinde 10. sınıfta 2 sınava girmek suretiyle olmuştu). Ayrıca doğum günümde oruçluydum ilk defa 2016'da. Doğum gününü pasta nedeniyle seven adamım ben. O açıdan üzücüydü. Ama işin şakası bir yana asıl sinir bozucu olan İstanbul Vezneciler'deki patlamaydı. O gün bayağı sinir bozucuydu kesinlikle. 2015'teki seçim sinirimi bozmuştu. Bu sene bu patlama çökertti beni. Ama devam eden sınavlar vardı. Bir şekilde girmek zorundayız. O dönem sınavlara oruçlu girmek beni zorlar diye düşünüyordum ama şaşırtıcı şekilde zorlamadı.
Son sınavıma 24 Haziran'da girdim. Son sınav sonucum 1 Temmuz'da açıklandı. Yani tatile kafa olarak bayağı geç girdim. Aslında girdiğim söylenemez çünkü "Oh bitti her şey" diye tam saldım kafa dinleyecekken ülkede darbe girişimi oldu. Olsa olsa kafa tatilim 14 gün yani. Sonrası zaten ayrı bir olay. 15 Temmuz ile ilgili bana en ilginç gelen şey o günkü Cuma Hutbesi sonrası imamın bayağı bir süre cami cemaatinin sorunlarını beklenmedik bir dille anlatması. Belliydi o gün bir yamukluk olacağı. Geçen Cuma da elektirk sürekli gidiyordu, bir an iç karartmadım değil.
Dinlenme mevzusuna dönersem, geçen seneki yazıda yine anlattığım bir şeydi kafamı dinleyemediğim. Bu geçen yaz da oldu. Bu yüzden gün geçtikçe daha gergin, tabiri caizse atarlı ve agresif oluyorum. Ve buna paralel olarak daha çok küfür ediyorum. Bakmayın sosyal medyada küfür kullanmadığıma, gerçekte bayağı küfür ediyorum. Kendimi böyle sevmiyorum ama tutmak zorlaşıyor gün geçtikçe. Bu biraz da ilacın dozunun yetmemesi gibi bir şey. Çözüm kafayı dinlemekte ama çözümü bilip uygulayamamak da bir çeşit gerilme sebebi.
O dönem kapatılan üniversiteler, alınan kararlar, kararlara tepkilerim derken hatrı sayılır yoğunlukla geçti. Zaten o kadar yazdım. Öyle ya da böyle bu sorun çözülür. Ki öyle oldu ama bu çözüm olması gerekenden çok daha eziyetli oldu. Yazılarda değindiğim bir başka ayrıntı buydu. Ama bu dönemde benim hayatımda da "taşınmak" kelimesi bir kez daha ortaya çıktı. Bu sefer ikili kombo yaparak hem de.
Önceki paragrafta yazdığımdan anlayacağınız üzere, 2016 benim açımdan taşınmak için mükemmel bir yıl oldu. Okulum taşındı, bu durumu evim kıskanmış olacak ki ailecek taşındık. İkisinin olup bitmesi aynı döneme gelmesi garipti. Okul resmi olarak Ağustos'un başında taşınması tamamlandı açılış yapıldı. Ağustos'un ikinci haftası ben taşındım. Altı kişi ev taşımak berbat bir şeydi. En son kamyonda Güneş'i yemekten harap ve bitap düştüm. Bir kafayı buldum.
Taşınmaya ilişkin olarak sevinmem lazımdı aslında. Evim zaten okula yakındı. 5 dakika daha yaklaşmıştım ama okul benden 15-20 dakika uzaklaşınca pek de bir katkısı kalmadı. Tınaztepe yolları benim için taştan oldu. Neyse ki antrenmanlardan alışkındım. Haftada 5 gün gitmek zevkli oluyor. En azından hareketsiz kalmıyorum. Ama soğukta yürüdükten sonra beynimin açılması için belli bir süre geçmeli.
Taşınmamın en büyük artısı ne derseniz kesinlikle daha düzgün bir internet altyapısı olması. Önceki evde internetin sürekli kesilmesi evde krize neden oluyordu. Ve genelde sorunu ben çözüyordum(ayıptır söylemesi). En kötü yanı da ulaşım. Bir ev ancak bu kadar merkezi ve ulaşım fakiri olabilir. Evimin altından ve üstünden geçen bir otobüs var ama o otobüsü bulmak bir mucize. En rahat yol için de 5 dakika caddeye inmek zorundayım. Ama kesinlikle rahatım bunun dışında.
Okulun taşınmasıyla ilgili şunu söylemeden geçemeyeceğim. O kadar sene ben Tınaztepe'de okumam dememe karşın ne günah işledim, ya da ne yaptım da hayat bana bu lafımı yutturdu merak ediyorum. Onun dışında Tınaztepe'nin girişinde olmak zevkli. Ne kadar yukarıda daha güzel ortam olsa da. Ama soğuk. Ayrıca ne kadar Dokuzçeşmeler'i sevsem de kapasiteyi düşününce taşınmak iyidir. O kadar sene İktisat'ın ek binayı kullanmak böyle sonuçlar doğuruyor. Bir de YÖK sağ olsun. Fütursuzca kapasiteyi arttırınca daha da beter oluyor her şey. Ayrıca yeni binada bilgisayarların kaliteli oluşu ve internetin hızı dibimi düşürdü. Ses sitemi ise bizde seyyar manav gibi. Evet, hala ben ilgileniyorum. Neyse ki bu sene daha rahatım. Bir de dıştaki 6'lı merdivenleri tek hamlede çıkmak zevkli ama hava soğuk, yorgunluk vs. nedeniyle yapamıyorum. Her şey bir yana gördüğüm en güzel merdiven hala çok sevgili lisemde.
Aslında daha önceki yazılarımda vedalardan nefret ettiğimi, taşınmanın ne kadar sinir bozucu olduğunu anlatsam da bu sefer öyle olmadı. O yüzden taşınma desem de benim için tam manasıyla taşınma değil. İki taşınma da yakın mesafelere olduğu için hayatımda pek bir şey değiştirmedi. Aksine koşulları biraz daha iyi hale getirdi denebilir. İkisi için de.
İşin taşınma ve gereksiz ayrıntı faslını bir kenara bırakırsam Eylül ayı benim için tam bir kırılma noktası. 2016'nın özellikle ve özellikle en çok kendini sövdüren süreci burada başlıyor. En başında belki en büyük derdim berberin saçımı kötü kesmesiydi ama sonrasında olanlar keşke tek derdim bu olsaydı dedirtti. Okulların açıldığı ilk hafta benim için sinir bozucu sağlam olaylar zincirinin ilk halkası gerçekleşti. Sonu kötü değildi ama insanı endişelendiren bir şeydi. Kimseye anlattığım bir şey değil, anlatmaya da niyetim yok açıkçası. İsteseydim anlatırdım zaten. Bilenler de benden duymadı. Açıkçası yaşadığım kötü şeyleri anlatmak hiçbir zaman yaptığım bir şey değildi. iyidir, kötüdür tartışılır ama bana yaşadığım kötü şeyi başkasına anlatmak garip geliyor. Kişisel bir şey yani. Aslında ucundan kıyısından üstü kapalı bir şekilde değindim üstü kapalı iş yapmayı sevdiğim için göze batmadı. Aslında bu yazının okunmamasını istememin nedeni de bu ve bu tip olaylar biraz da.
Konuya geri dönersem, bir şekilde hiçbir şey yokmuş gibi devam ederken yaklaşık bir ay sonra 2. halka gerçekleşti. Bu şartlar gereği daha az koydu ama bu olayda da süreç söz konusuydu. Ve bu süreci düşününce insanın moralini alt-üst ediyordu. İlk olay bir anda beklenmeyen kritik bir bir olaydı, bu ise bir süreç. Üzücü.
Bunun son halkası ise 2. olay olduktan sonra bir hafta bile bitmemişken oldu. Lisemle ilgili bir olay diyebilirim dolaylı olarak bu olay için.. Biraz araştırırsanız bulabilirsiniz. 2. olay ile 1. olayın karışımıydı bu da. Aslında bir süreçti ama, ben aniden öğrenmiştim. Bu olay o kadar çok sinirimi bozdu ki birkaç gün hayat zindan oldu. İnsan her şeyi sorguluyor bu tip bir olaydan sonra. Olayın kendisinden öte arka planı vurmuştu beni ve birçok kişiyi. İşin garibi yanı bunlar ciddi olaylardı ama gerçekten en sert, en vurucu şeyler değildi. Yani her daim daha beteri vardır mantığına göre düşününce kötü değildi. Biraz da bu yüzden dertlenmemin ne kadar doğruluğunu sorguladım o dönem. Daha kötüsünü de yaşayanlar var sonuçta. Bir çeşit teselli yolu ama bu sefer yordu. Kafanız karıştı biliyorum. Uzun lafın kısası kritik şeyler oldu. Bunu bilmeniz yeter.
Bu üçlü kombodan sonra(ki arada irili ufaklı sinirmi bozan veya yapamadığım şeyler de var) zaten parlak olmayan uyku düzenim iyice berbatlaştı. Hatrı sayılı varlardı zaten daha beter oldular. Daha dağınık bir hale geldi. Hani sakalım düzgün çıksa mağara adamına dönerdim.Girdiğim kafa buydu. Hiçbir şey yapmak istemediğim bir dönemdi. Birçok şeyi bayağı boşlamıştım. Umursamak istemiyordum. Öyle ki, lisede özel durumlar hariç okula geç kalmayan ben geç kalmaya başladım, fazla dağınık olmayan ben bayağı dağınık olmaya başladım. Uykusuz, aksi ve nalet bir herif olmuştum anlayacağınız. Ayrıca o dönem aklımdakileri gerçeğe aktarmada yaşadığım sorunlar canımı bayağı sıktı. Aktarmada sorun ben olsaydım sadece bunu normal karşılardım ama elimde olmayan sorunlar olunca moral bozdu. Bunun önceki sürecini düşününce zaten kafa ufaktan gerginken daha geriliyor insan. Buna paralel olarak unutkanlık da tavan yapıyor bu arada.Ve yine buna paralel olarak gereksiz şeyleri bile dert edinir oldum.
Bu arada bir de köpek mevzusu var. Başımın belası oldu sonrasında. Halı saha sonrası dönüş yolunda benim mallığım yüzünden köpekler(5-6 tane) etrafımı sardı(Havlayan köpeğe dik dik bakmayacaksın). 3-4 defa hafif ısırdı(Fotoğrafı var zaten). Sonra işim yok gücüm yok git hastaneye. Sonra aşı takvimi mevzusu çıktığında içten içe delirdim. Ben hayatıma daha fazla iş almak istemememe rağmen hayat bana iş çıkartıyordu(ve bu son olmayacaktı). Neyse ki o kadar dert bir mesele değildi o dönem germişti beni. Sonrasında hâlâ ve hâlâ esprisinin dönmesi cabası.
Hayat bana iş çıkartıyor demiştim ya, evde sorumluluklarım da sanki buna paralel olarak arttı. Eskiden sadece ekmekçibaşıyken, şu an soba konusunda aktif rol almakla birlikte, alışveriş konusunda evin en önemli oyuncusu oldum. İzmir'de okuyorum diye ya sen İzmir'desin diyorlar ama anneniz çalışıyorsa siz zaten kısmen öğrenci hayatı yaşıyorsunuz. Kurban Bayramı'nda annemin vakti yok diye evin %60'ının temizliğini yaptım. Bir ay önce girilen evi dip köşe temizlemenin ne kadar mantıksız olduğunu öğrenmem sonrasında üzse de görevimi tamamlamanın verdiği huzur vardı. Tamam çok yüceltmeyeyim kendimi, evi tek başıma çevirmiyorum sonuçta ama eve gelirken bak ev için bu yapılacaktı, şu yapılacaktı diye yaşıyorum artık. Kaç yaşına geldin yap yani diyebilirsiniz ama şartları değerlendirince anormal bir durum bence. Evde en az işi olan kişi olmamama rağmen durum böyle.Babamın üniversite tercihlerim sırasında İzmir'de kal ekmekleri hep ben alacağım sözünü hatırladıkça bu yüzden beni gereksiz bir gülme tutuyor.
Unutkanlık vardı demiştim ya bu arada, telefondaki notlar uygulaması daha da vazgeçilmezim oldu bu yüzden. Arada ona bakmayı unutmak trajik olabiliyor tabi. Son olarak kömürlük balkon altı olması nedeniyle yarım kadar yere sürekli eğilerek girmek sıkıntı. Hayır bir de kova vs. uğraşmak güzel bel ve sırt ağrısı yaratıyor. Kendime iyi baksam neyse ama sürekli iki büklüm duran ben için sıkıntılı.
Belim kadar sorunlu bir yer varsa boynumdur o da. Kafam doluyken yere bakma alışkanlığımı yenmiştim ama geçen seneden beri geri döndü. Bilgisayar ile bu birleşince boyun ağrısına da merhaba diyoruz. Sadece zihinsel olarak değil, fiziksel oalrak da gerim gerim gerilip kasıldığım bir yıl oldu. İşin kötü yanı yere bakmadan yürüme olayını bu sefer yenemiyorum. Nedeni psikolojik değil kesinlikle. Buca'nın yollarından kaynaklı. Yollar o kadar iğrenç ki yere bakmadan yürümek benim gibi sakar biri için büyük tehlike. Sanki Buca'da değil Aslanlı Yol'dayım. Hâlâ nasıl sağlam kalabiliyorum bilmiyorum. Bir kere bu yüzden ayak parmağımı kırıyordum. Kaldırım zaten yok bazı yerlerde, olanları da ne hikmetse yeniliyorlar. Aklımı almıyor artık belediyeleri.Artık kaldırımın köşesinde dengede durmaya çalışmak sıradan bir şey haline geldi hayatımda.
Yukarıda bir yerde kafa dinlemekten bahsetmiştim. Bunun kapsamına artık telefon bildirimi ve alarm duymamak da dahil. Sıfır ses, ve istediğimi yapma rahatlığını arıyorum yani tam olarak. Bu arada doldum ama bu zamana kadar dayanmışsam daha da dayanabilirm gibi geliyor bana. Bu da ayrı bir tezatlık. Zaten bunları kafa dağıtmak için yazıyorum diyorum hep. Yoksa bunlarla yaşamayı öğrendim. Seninki de dert mi diyenler içindi biraz da bu yazdığım.
Geçtiğimiz yıl içinde yaşadığım bir şey de bazı konularda hassasiyetimin artması. Eskiden top patlatsan uyanmazdım ama şu an en hafif şeyde uyanabiliyorum. Vakti zamanında denize yakın 4. katta 5.9'luk deprem olurken bana mısın demeyen biriydim, şimdi odaya biri girse uyanıyorum. Bazen sadece reflekslerimle yaşarken bazen onlardan eser olmuyor bir de. Ben de çözemedim.
2016 yılında yaptığım en farklı şey sanırım yurt dışı alışveriş deneyimim oldu(Doğrusu 2017 içinde bitti ama sipariş 2016'da oldu). Ama daha devamı gelmeyecek 30 Euro sınırlamasından sonra. Onun dışında çok bir farklılık yoktu. Bu da belli bir raddeden sonra yormuyor değil. En amaçsızı sanırım 1 yıldan sonra Twitter'da aylık 100 tweet barajını geçmem. Amaçsız demiştim. Ama bunun için özel olarak kasmadım. O kadar da değil.
En garip olay hem bilgisayarın hem de tabletin ağabeyimin elinde bir gün arayla bozulması. Bunları telefonunu bozduktan sonra yaşaması ayrı trajikomikti. Bilgisayarı yaptım ama çok sevgili tabletim sizlere ömür. Eşyalarını seven biri olarak üzüyor. Vakti zamanında kendim bursumla almıştım. 3 sene güzel hizmetleri vardı.
Giden 2016 kısmını bırakıp Geçen Hayat kısmına gelirsem daha da garipleşiyor. Yukarıda anlattığım şeyler birbirine giriyor. Misal Uyku düzenim bozuk ama bu sefer sorun benim dışımda. Gece 4-5 gibi uyanıp yatıyorum bu aralar hep. Erken yatmaya çalışmama rağmen. Bu yüzden belli paylaşımları anca sabah görmek üzüyor ama uyku benim için her daim daha önemli oldu. Sonuç olarak günümün iyi ya da kötü olmasını belirleyen bir şey de uyku. Bunun garip karmaşası var mesela. Bunun gibi daha birçok şey. Ama en sonunda kafayı toplayıp yazıyı yazmayı başarabiliyorum. Geçen sene 1 ay yazamamıştım yazacağım deyip. Bu sene 3 haftaya düştü. Kısmetse 3 seneye yeni yıla girerken yazmayı başaracağım sanırım.
Son dönemde şikayetçiyim kendimden. Umursamazlık vs. yüzünden bayağı verimsiz geçiyor günler. Aklımda o kadar çok şey varken böyle olması delirtiyor. Ama bu sefer de üşengeçlik oluyor. İşin nalet kısmı da buydu.
Şimdi de girdim bu seneki vizelere onların sonucunu bekliyorum. Sistem sağ olsun sömestr dediğimiz kavramı hiç edebilen bir yapıya sahip olduğu için, bekliyoruz sürekli.
Uzun lafın kısası 2016'da hayat bayağı oyunbozan olmuş. 2017'de daha da cozutacak gibi görünüyor şimdiden. Öte yandan yazıyı yazmadan önceki birkaç günün Mor ve Ötesi Oyunbozan ile geçmesi şaşırtıp düşündürmedi değil. Bayağıdır şarkı önermiyordum galiba yazılarda. Bu seferki önerim bu olsun.
Ya amma da kendi muhabbetini yaptın sanki ülkede bir şey olmadı diyorsanız ve buraya kadar okuduysanız, ben yukarıda ne anlattım diye sormak istiyorum. Ama anayasaya ilşikin yorumumu merak ediyorsanız anayasa.gen.tr'de Kemal Gözler'in yazısını okuyun. Onun dışında Twitter'da zaten değiniyorum yaşananlara. 2016 Türkiye için berbat bir yıldı her açıdan. Döviz, borçlar, terör vs. derken gerçek hayatın üstüne bindirme yaptı adeta. Ama bunları konu almak istemedim. Zaten her yerde bunlar varken benim bunları yazmamın çok da bir katkısı yok bence. Saçma da olsa bir farklılık katmış olayım ne olmuş.
Yine uzunlar uzunu, çekilmezler çekilmezi bir yazı yazdım. Ne yazdın be diyebilirsiniz. Her zaman söylerim anlatacak hikaye çok bende. İstesem daha çok şey anlatırım ama bunları anlatmak istiyorum işte(Bu kısmı yazarken bir anda sayfayı fazla kaydırınca yazdıklarım gitti diye korktum). Belki de unuttuklarım vardır. Varsa da güncellerim zaten yazıyı. Okumuşsanız gerçekten tebrik ediyorum. Ve sabrınızın devamını dilerim. Herkesin yapabileceği bir şey değil bu bence. Bir sene daha geçmiş farklında olmadan. Bakalım hayat bizlere daha neler gösterecek bunu hep birlikte göreceğiz.
Ek link:
Kemal Gözler - Elveda Anayasa
http://www.anayasa.gen.tr/elveda-anayasa-v2.htm
Mor ve Ötesi-Oyunbozan
https://www.youtube.com/watch?v=cTTUj6sXA74