4 Temmuz 2018 Çarşamba

Barış Akarsu Yaşasaydı



Otomobil uçar gider, gönlüm gibi geçer gider... Esasen Münir Nurettin Selçuk bestesi olmasına karşın 2006-2007 döneminde birçok kişi ilk kez Barış Akarsu'nun sesinden Yalancı Yarim dizisinin jeneriğinde duymuştu. Barış Akarsu'yu ilk kez görmüyordu halk tabi ki. Ben izlememiştim ama Akademi Türkiye'nin ilk birincisi olur kendisi. Hatta Haluk Levent finalde sürpriz yapmıştı. Video internette de var, hatta Haluk Levent de geçtiğimiz senelerde vefatını veya doğum gününü anmak için paylaşmıştı. Hepimizin içindeki bir hüzündür esasen.

Hatta tam bir ay önce Onurcan Özcan'ın vefat haberinin gelmesi sonrası aklımıza gelen ilk isimlerden biri yine Barış Akarsu'ydu. Biraz daha geriye gittiğimizde Kerim Tekin de katılıyor onların arasına. Üçü de zamansız gittiler. Oysa yapacakları daha çok şey vardı.

Vefatının üzerinden tam 11 sene geçmiş bugün. Ben evrim geçirdim, hayatım baştan sona değişti. Ülke baştan sona değişti. Ama aklımda hep bir soru kaldı. Yaşasaydı neler olurdu ve günümüz insanı ona ne tepki verirdi? Barış Akarsu ilk ekran önüne geldiği günden bugüne herkesin sevdiği, beğendiği, yaptığı müziği zevkle dinlediği bir insan olmuştu hep. Hep de öyle kaldı. Bu yüzden "Acaba yaşasaydı?" sorusunun sadece benim aklımda olduğuna inanmıyorum. Ama son yıllarda merak ettiğim şey acaba yaşasaydı eskisi gibi devam eder miydi? Biraz da bunun için yazıyorum bu yazıyı. Sanırım bunu anlamak için başa o dönemlere dönmekte fayda var.

Normalde durup durduk yer de "Ah geçmiş, güzel geçmiş neredesin?" demeyi sevmem. Diyeni de çok samimi bulmam. Hele ki sosyal medyayı düşününce. Bu konuya ilişkin de yazmak istediklerim var(ki o başka bir yazı konusu) ama bugün bu yazı için geçmişe gitmem gerektiğinden bu konuda biraz farklı hareket edeceğim. En azından bir amacım olduğu için kendimi rahatsız hissetmeyeceğim.
Kendim ve ülkem adına güzel olduğuna inandığım bir yıldı 2007. Ülke ekonomisin çok da kötü olmadığı, krizin yaklaştığı ama insanların yine de mutlu olduğu, en büyük dertlerimizden birisinin Yunanistan ile Avrupa Şampiyonası olduğu dönemlerden bahsediyorum. O 2007'nin en kötü olaylarından biriydi kesinlikle Barış Akarsu'nun vefatı. Tam da Yalancı Yarim beğeniyle izlenirken, Barış Akarsu'nun daha geniş kitlelerin sevgisini kazanırken doğum gününde geçirdiği kaza değiştirmişti her şeyi.

6 gün boyunca bütün ülke her akşam kenetlenmiş Barış Akarsu'nun sağlığının gelmesini bekliyordu. Her akşam haberlerde sağlık durumuna ilişkin gelişmeler paylaşılıyordu. Ama 4 Temmuz'da akşam maalesef o kötü haber gelmişti. Barış Akarsu'yu kaybetmiştik. Bütün ülke gözyaşları içinde defnetmişti. 

O günden bugüne iki ekonomik kriz, bir kalkışma, devlet içindeki örgütlere yönelik sayısız operasyon, bir ciddi protesto dönemi, sayısız çalkantılı ifade ve daha hatırlayamadığım birçok şeyi yaşadık. Ülkenin algısı da o kadar değişti ki, o kadar çok kutuplaşıldı ki ister istemez bu konuda da acaba diye düşünmeye başladım. Bir de Barış Akarsu'nun ödüllerinin çalınıp geri getirilmesi var ki ona ilişkin en kahreden olaylardan biri oydu. Ölene saygı kalmadığını görmek çok kötü.
Konuya dönersem, bütün her şeyi yıl yıl değerlendirmek anlamsız kalacak. 2013 sonrasında ne olurdu diye sormak belki daha doğru olabilir. 

Eğer yaşasaydı 2013 sonrasında neler olurdu onun için? Zor soru. Yine herkesin sevdiği bir olurdu demek istiyorum ama her şeyi düşününce pek de öyle olmayacakmış gibi hissediyorum. En küçük hareketinden dolayı bir kesim yüceltir, öteki kesim nefret edermiş gibi hissediyorum.
Cem Yılmaz'ı düşündüğümde bu hissimin yanılabileceğini görüyorum ama nedense bu durum hissiyatımı değiştirmiyor. Cem Yılmaz'ın dikkatli olması(belli konularda net olmakla birlikte) bir yana halkımızın "Bu şucu bucu" deme sevgisinin(!) baskın geleceğini düşünüyorum(Lanet olasıca sevgi). Zira bir kesim yücelttiği an diğer kesim nefret etmeye başlayacaktı.

Bu noktada Levent Kırca ve Sezen Aksu örneklerini düşününce bu hissiyatım kuvvetleniyor. Doksanlar döneminde herkesin zevkle izlediği Levent Kırca vefatından belli bir süre belli kesimlerce önce ayyaş ve hain ilan edilmişti. Sezen Aksu'nun İzmir'de kendi adının verildiği sokakta, Sezen Aksu 2010 referandumunda evet oyu verdiği için tabelayı değiştirmişlerdi(belediye eliyle olmadı, bir şahıs değiştirmiş). İşte bu yüzden bu durum düşündürüyor beni. Sırf bu yüzden bu dönemde bir kesim tarafından kötülenmesi yerine vefat edip herkes tarafından iyi şekilde anılması içimi rahatlatıyor. En azından iyi şekilde anılacak diyorum.

Bir kişinin siyasi görüşünün ona yönelik sevginin değişmesinde bu denli etkili olması çok kötü. Bir insan siyasi görüşünü belirtmesi sorun olmamalı. Bir sanatçının kendi siyasi görüşünü direkt ve her an belirtmesini açıkçası sevmem. Bana göre sanatçı bu işi sanatına yedirerek veya estetik bir yolla yapabilir. Ama kendi siyasi görüşünü net bir şekilde belirtiyorsa da bir şey diyemem. Görüş ayrılıkları ve farklılıklara rağmen insanların hala aynı kişi olduğunu unutuyoruz galiba. Levent Kırca her zaman devlet eleştirisi yaptı. Ama sadece son dönemde nefret tavan yaptı. Bu ülkedeki algının ve saygının değiştiğini gösteren cinsten. 

Güzel ülkemin sevmediğim bu yönünün hayatımda sürekli karşıma çıkması işin kendi adıma en sinir bozucu yanı. Umarım günün birinde yine tek derdimiz millî takım maçı olur ve kimsenin siyasi görüşü ona yönelik sevgiyi etkilemez.

Bu yazıyı sadece Barış Akarsu'yu anmak için yazmadım anlayacağınız üzere. İsimden anlaşılmalı esasen. Onun için gelenlere altta bir link bırakayım ama bu durum yıllardan beri sinirimi bozan bir durumdu. Hatta bu yazıyı üşenmeseydim geçen yıl yazacaktım. Paylaşmak içimi bir nebze olsun rahatlattı. 

Barış Akarsu her zaman sevdiğimiz biri oldu. Vefatı dışında hep güzel işlerde yer aldı. En azından benim aklıma geldiğinde gülümsetirdi beni. Onun için yazıyı bitirirken Otomobil Uçar Gider'i önerilen şarkı olarak koyuyorum. Yalancı Yarim(halk arasında Gözlerin olarak da bilinir)'i bu yüzden seçmiyorum. Yoksa onun yeri bambaşka.

Barış Akarsu'yu da bir kez daha rahmetle anıyorum. Dünyanın sadece siyasetten oluşmadığının anlaşılacağı güzel günleri görmek dileğiyle....


Şarkı Önerisi: Barış Akarsu-Otomobil Uçar Gider


Koymayacağım deyip ama dayanılamadığı için konulan parça:
Barış Akarsu-Yalancı Yarim(Gözlerin)



29 Haziran 2018 Cuma

Ah Eshot Ah!!!! - Bölüm 5



Esasen bu yazıyı daha erken paylaşmaya niyetim vardı ama maalesef bir teknik sürpriz sonucu bütün yazıyı yeniden yazmak zorunda kalıyorum. Bundan dolayı ilk kısımları çok da keyifli yazamıyorum.

Konu: Değişimini yazmaktan sıkılmama rağmen değişmekten bıkmayan Eshot'un icraatleri.

Not: Geçen yılki kadar olmasa da uzun olacak.

Arada kaçıncı defa yazdığımı/yazacağımı unutmaya başladığım bu seride ilgimi çeken  bir durum var. 2014 öncesinde değişiklik sayısı azken 2014 sonrasında katlanarak gelen bir değişim var. Yazmayı seviyorum ama her seferinde yazmak yoruyor.

Bu yıl belli ulaşım kurumları hakkında bilgilendirme yaptıktan sonra İzban ücret tarifesinden bahsedeceğim. Ardından gözlemlerim ve haberlerden bahsettikten sonra Konak tramvayı üzerinden genel değerlendirme yapıp yazıyı tamamlayacağım.

Daha öncesinde "İZULAŞ ne?" sorusu sonrası İzulaş ve Eshot'u anlattığım gibi bu sefer de İzdeniz, İzmir Metro, İzban ve Tram İzmir anlatacağım kurumlar olacak.

İzdeniz (İZMİR DENİZ İŞLETMECİLİĞİ NAKLİYE VE TURİZM TİCARET A.Ş. (İZDENİZ A.Ş.)) 1992 yılında İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BAKIM, ONARIM MAKİNE SAN. VE TİC. A.Ş. (İZBAK A.Ş.) adıyla kuruldu. 1999'da günümüzdeki adını aldı. 29 gemiyle İzmir Körfezi'nde hizmet vermekte. 

İZBAN(İzmir Banliyö Taşımacılığı A.Ş), 2010'da faaliyete geçen TCDD ile İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin %50-%50 ortak olduğu banliyö sistemi. 30 durakla hizmete başlayan sitem şu an 40 durakla hizmete vermekte. 136 km uzunluğundaki sistemin, 186 km'ye uzatılması hedefleniyor. Hilal istasyonunun sonradan eklenmesi bana ilginç geliyor nedense. Ayrıca İzmir Metro ile ortak iki durağı var.

İzmir Metro A.Ş. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin tamamına sahip olduğu şirket. 2000'de başlayan Basmane-Bornova Hattı(Metro İzmir) 2012'de Evka 3'e, 2014'te Fahrettin Altay'a kadar uzatıldı. Fahrettin Altay başta(sene 1995) planda olsa da ilk etap için iptal edildi. Konu dışı olacak ama metro deyince aklıma ilk gelen şey üzeri metro hakkında bilgilendirme yapan otobüsler. Uzun araçların bazıları bu yüzden daha ilginç gelirdi.

Tram İzmir ise İzmir Metro A.Ş.'nin bir hizmeti. Konak ve Karşıyaka'da iki ayrı hattan oluşmakta. Geçen yıl zaten Karşıyaka kısmına değinmiştim. Bu yıl Konak Tramvayı'na da değineceğim. İzban ve İzmir Metro'ya entegre(Ne kadar sözde aktarma İzban Karşıyaka ile Tram İzmir Alaybey arası mesafe bayağı olsa da) bir sistem.

Geçen yıl yazıyı yazdıktan sonra her şey sakin gidiyor denebilirdi. Tramvayda yayanın dikkatsizliği nedeniyle kaza olmuştu ama çok da olaylı değildi. Yılın sonuna doğru ilk başta sessizce zam yaptı. Eskiden daha çok duyururlardı. Sonra ise yılın en karmaşık olayına imza attılar. "İZBAN Gittiğin Kadar Öde" sistemi.

Tıpkı 2014 öncesi İzmir gibi basit bir sisteme sahip olan İzban bu yeni sistemle birlikte İzban için adeta bir dolmuşçasına ücret tarifesi oluşturuldu. İlk kullanımda bulunan duraktan sonra durağa doğru mesafe bazlı ücreti kesecek, sonra inilen durakta blokaj kaldırma validatörü(isim bulamadım) aracılığıyla fazla ücret iade edilecek. Mesafeyi düşününce mantıksız değil belki -ki Metrobüs sistemi gibi esasen- kötü tanıtım, insanların elinde olanı alma, karmaşıklaştırma belediyenin aleyhine işledi. Ben açıkçası poster ve sitede araç yanında bir de basit bir video bekledim. Öte yandan belli mesafelerde diğer büyükşehirlerden daha yüksek fiyatlar elde edildi. Dolmuş gibi.
Neden en başından beri böyle değildi diye düşünmedim değil. Çünkü olanı kaldırmak her daim sıkıntılıdır. Burada planlı hareket edilmediği izlenimine kapıldım. Artan 10 durak veya 90 dakika sistemi buna zorlamış olsa gerek. 90 dakikada değişim yapmaları zor diye buna yönelmiş olmaları bana daha mantıklı geliyor.

Sistemin bana göre en büyük sıkıntısı Artı Para takıntısı. Sırf bu yüzden bazen 15 kuruş gibi komik rakamlardan dolayı karta yükleme yapmakla uğraşıyorsunuz. Bunun yerine eksi bakiye gibi bir sistem olsa herkes rahatlar. Sonraki yüklemede eksi bakiyeye göre hesap yapılması herkes için daha rahat gibi. Kötüye kullanılabilir kısmı bana mantıklı gelmiyor. Her gün yeni kart alarak uzun mesafede 3-4 TL'lik kâr yapılabilir ama o mesafeyi kullanan az, mesafe azaldıkça kâr da etmiyorsunuz. Öte yandan 5 TL gibi bir sınır bütün bu ali cengiz oyunlarını yok eder. Belediyenin koymaması anlamsız. 1 TL'lik sınır bile yeterli çoğu durum için. Change.org'da kampanya vardı ama kimse takmadı pek.

Öte yandan otobüslerde de uygulanması gibi bir durum var. Ama anladığım kadarıyla merkez dışında uygulanacak. Mesafe düşünüldüğünde mantıksız değil. Şehir merkezinde de mesafe düşünülünce mantıksız. Hele ki aktarma sistemini düşününce. Aziz Kocaoğlu'nun minibüsçüleri bu sisteme sokup o hatlardan otobüsleri çekme gibi bir fikri var. Şu an sadece bir hatta deneniyor. Ama orta ve uzun araçlarda çok garip geliyor. Esasen iniş sadece arka kapılardan olduğu için blokaj kaldırma validatörünün oralara konması mantıklı ama otobüs kalabalıkken önden de inilebiliyor. O zaman blokaj kaldırmak eziyet olur gibi. Durağa da koymak belki daha mantıklı olabilir. Öteki türlü araçtan inip diğer kapıya gitmek can sıkacaktır herkes için.

İnsanlar öyle ya da böyle bu sisteme alışacak. Belediye biliyordu bunu. Belediyenin durumu öngörerek hareket etmemesi gibi bir olasılığı düşünemiyorum. Tepkileri hesaplamak belediyelerin iyi yaptığı işlerden biri. Bu arada bir genç kardeşimiz artı para ile uğraşmamak için İzban çitlerinden atlarken kaza geçirip vefat etti. Belediyeye suç atmıyorum ama böyle bir olay da yaşandı.
Genel olarak dediğim gibi sakindi. Gözüme çarpan veya Eshot'un sitesinde okuduklarım şu şekildeydi.

-2030 Ulaşım ana Planı tamamlandı. Özellikle deniz ve demiryolu ulaşımının geliştirilmesi hedef. 6 yeni iskele ve bununla birlikte 11 yeni  vapur hattı, 4 yeni metro hattı, 1 yeni tramvay hattı, Metro/İzban hatlarının uzatılması bu planlar arasında. Ayrıca şu anki 24 aktarma merkezinin yanına 27 yeni aktarma merkezi(belediye transfer demeyi tercih ediyor) ve 52 yeni "park et-devam et" alanı planlanıyor. Tabi kişisel araçlara yönelim riski de tahminler arasında.

-2014'te Çankaya'da araç kalabalığını azaltacağız diyerek gümrük araçlarının çok büyük kısmını kaldıran Eshot, Konak'taki kalabalık nedeniyle 36-42-466-838 gibi hatların son durağını Gümrük'e çekti. Tilkinin dönüp dolaştığı yer demek istemiyorum ama 415 sonrası ikinci geri dönüş oldu bu.
-Çankaya'da çok ilginç bir yol düzenlemesi oldu. Fevzi Paşa Bulvarı'nın 4 şeridi de Konak Pier'den Basmane Gar'a doğru olmak üzere düzenlendi. Buna karşılık Gazi Bulvarı'nın 4 şeridi de Basmane Gar'dan Cumhuriyet Bulvarı'na doğru olmak üzere düzenlendi. Çok ilginç bir görünüm çıktı. Yol da bayağı genişlemiş gibi duruyor. Eskiden iki şerit gidiş, iki şerit dönüştü ikisi de.

-İzdeniz'de Mordoğan ve Güzelbahçe seferleri başladı. İzmir'in bana göre en geri kalmış ulaşımının gelişmesini görmek güzel.

-Buca Öğretmenevleri durağı Belediye'ye doğru 20-30 metre taşındı. Ama kaç durak kaldığını gösteren tabela taşınmadığı için ilginç bir durum oluştu. Bu arada hala o tabelalar yetersiz performans gösteriyor.

-25 yeni otobüs alınmış. Otobüsler İzmir'in dar sokakları için özel olarak üretilmiş. Midibüs boyutundaki araçlar 30-35-39 gibi hatlarda hizmet verecek.

-15 Haziran'da aksaklık nedeniyle aktarmalar hesaplanmadı. Belediye hatayı düzelttiklerini kesilen fazla paranın ilk kullanımda iade edileceğini söyledi.

-7 Şubat'ta Karşıyaka Tramvayı'na enerji verilemedi. Yolcular otobüsle taşındı. 

-TÜİK en pahalı ulaşım İzmir'de dedi. Büyükşehir Belediye konunun sadece toplu taşıma değil bütün unsurların(bireysel araç vs) hesaba katıldığını açıkladı.

-DEÜ Kampüsü içerisinde İETT'ye ait bir araca rastladım. Genelde bu bağışları ESHOT yapar. Görmek gerçekten garipti.

-Konu dışı: F. Altay'daki İstinye Park AVM projesi isim olarak saçma geldi. Ayrıca AVM cenneti Balçova'nın buna gerçekten ihtiyacı var mı bilmiyorum. Öte yandan Konak sahilindeki mini iskeleler gereksiz geldi. Sahil düz de güzel. Ellemeye gerek yok gibi. Son olarak Buca-Bornova tünelini daha çok merak etmeye başladım. Nereye nasıl bağlanacağını merak ediyorum. Ve içinden 304 gibi bir otobüs geçecek mi acaba? Bornova-Buca arası mükemmel olur bence. Özellikle öğrenciler için.
Ve gelelim asıl konumuza. Konak Tramvayı. Yazı için üşenmedim bindim. Anlatılacak çok şey var. Bu sabah 2 Temmuz'da yapılacak düzenlemeleri düşününce yazının bayağı uzayacağını fark ettim. Tıpkı Karşıyaka tramvayı gibi ücretsiz binmek hoştu. İkisinde de bedava sürprizi ile karşılaştım. Üniversite sınavları için 2 Temmuz'a kadar ücretsiz.

Öncelikle Konak Tramvayı Karşıyaka Tramvayı'ndan katbekat daha mantıklı bir proje. Yeri geldiğinde yolu paylaşması, ve genelde şerit azaltılmadan çözüme gidilmiş olması çok büyük avantajları. Ayrıca Karşıyaka Tramvayı'na göre çok daha sert düzenlemeleri var. Ben bu yüzden Karşıyaka'dan daha başarılı olacağını düşünüyorum. Karşıyaka tramvayı bana göre olmasa da olurdu.
Halkapınar Metro çıkışından biraz yürütse de ilk durağı(Yine de Alaybey kadar değil) rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Fahrettin Altay'da durağın dibinde. Ama Engelliler Parkı'na çıkış için kullanılan yol tramvay yolu olduğu için(Hava Kuvvetleri Komutanlığı hizası) biraz karışmış. Sonrasında ilk başta kendi yolundan gidiyor. Nevvar Salih Kampüsü'nün oradan tıpkı otobüsler gibi ikiye ayrılıyor. F. Altay yönünde çok zekice bir yer kullanılarak şerit azaltılmamışken, Halkapınar yönünde Alsancak Gar'dan itibaren yolu paylaşıyor. Alsancak Gar'dan sonra bir süre yolu paylaşıyor ve ardından Ziya Gökalp Bulvarı'na giriyor. Orada çalışmalar devam ettiği için tam olarak anlamadım ama orası taşıt trafiğine kapalı gibi geldi. Hocazade Camii'nin oradan Şair Eşref Bulvarı'na inen tramvay oradan Gazi Bulvarı'na kadar yolu paylaşıyor. Cumhuriyet Bulvarı'nda sahil kanadına gelen tramvay, Konak İskele durağı için pit stop yapar gibi yoldan ayrılıyor. Sonrasında uzunca bir süre M. Kemal Sahil Bulvarı'nda sahil tarafından gidiyor. Yeni yapılan Karantina Alt Geçidi'nin üzerinden hatlar ikiye ayrılıyor. F. Altay yönünde tramvay kıyı şeridinden, Halkapınar yönünde öteki tarafta ilerliyor.  169 misali AASSM'den dönmüyor ve düz devam ediyor. Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na doğru tekrar birleşen hat F. Altay'da sona eriyor. Genel olarak hat bu şekilde. 40-50 dakika sürüyor. Çankaya'da trafiğe yakalanmak olası. Ben abartılı bir durum ile karşılaşmadım. Ayrıca tramvayın kavşaklarla kesiştiği yerlerde tramvay yolu kırmızıya boyanmışken, yolun paylaşıldığı kısımlarda şerit yere demir parçalar konarak belirginleştirilmiş. Uyarılara girmiyorum bile. Tramvay içi yazılım Karşıyaka ile aynı doğal olarak. Ha keza vagonlar da şeklen aynı. 

İskele çıkışında ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı civarında şerit sayısı azalıp arttı mı kestiremedim. İskele çıkışında 5 şerit görünce şaşırdım. Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda anormal bir yeşil alan düzenlemesi olduğu için kafam karıştı. Kaldırım taşlarının pozisyonu da bir garip. Konak Pier, Gazi Bulvarı arası bir alanda bir şerit kaybı var, çok da ciddi değil. Onun dışında çok da bir eksilme yok gibi. 

Kötü gördüğüm şeylerden bahsetmem gerekirse, tramvay karşıdan karşıya geçme konusunda kafa karıştırıyor. Alsancak Gar çıkışı normalde de karışıkken daha da karışmış. M. Kemal Sahil Bulvarı'nda da insan gerilmiyor değil. Onun dışında hala tamamlanmayan durak ve yerler var. Karantina Alt Geçidi civarındayken önünüzün demir plakalarla kapanması hiç de hoş durmuyor. Karşıyaka tramvayı açıldığında tam açılmıştı, ama onun zaten çok bir derdi yoktu. Bir de M. Kemal Sahil Bulvarı yeşil alanı tramvay yeşilliği olmuş. İnsanlar sahil kanadını kullanıyor tamam ama arada çimene oturmak da istiyor insan. Son olarak navigasyondaki ses hala itici.

Ve gelelim düzenlemelere. Şimdi Karşıyaka Tramvayı'nda çok da bir düzenleme yoktu. Cemal Gürsel Bulvarı'nda durak sayısı azaltıldı ama mesafe çok çok geniş değildi o arada. Cahar Dudayev Bulvarı'nda da durak sayısı azaltıldı. Bu Bostanlı'ya göre daha mantıklı. Site ve araç sayısını düşününce hele ki. 221 ve 821'in son durakları Karşıyaka İskele'den Bostanlı İskele'ye çekilmişti. Şu an ise Karşıyaka'nın mahallerinden gelen araçlar Karşıyaka İskele'ye iniyor. Osman Bey Durağı ile Yunuslar arası(Girne Bulvarı) en fazla aracın geçtiği yer. Onun dışında otobüs sayısı azaltılmış. Taksi Dolmuşlar kaldırılmıştı, dolmuşlar düzenlenmişti zaten. Ama Karşıyaka'daki kıyı şeridinin en büyük sorunu zaten dar olan yolun, yoldan çalarak tramvay yolu yapılması. Belki ağaç kesmek istemediler bir bahane olabilir ama o kadar alan varken sadece Alaybey kanadında bunu yapmaları bana saçma gelmişti. Hasan Türker'e doğru olan kısımda yol paylaşılabilirdi esasen. Hele ki bölgede site ve özel araç sayısı bunu gerektiriyordu bence. Mantıklı olan kısmını da yok etmişti.

Konak tramvayında belediye acayip çalışmış. 12-169-554 gibi 3 tarihi hat iptal ediliyor. Belediye M. Kemal Sahil Bulvarı üzerinde sadece tramvayla ulaşım olsun istiyor. Bu üç hat yerine 669 Balçova-Konak ve 654 Narlıdere-Konak hizmete sokulacak ama hem İnönü caddesinden gidecek hem de yoğun saatlerde çalışacak sadece.

Bunun yanı sıra Şair Eşref Bulvarı üzerindeki araç trafiğini azaltmak için 121-70-80-90-581-63-802-255 sadece yoğun saatlerde çalışacak. Bunun yanında Karşıyaka ve Bornova yönünden gelen araçlar için son durağı Alsancak Gar olan 921(Bostanlı İskele), 912(Egekent), 963(Evka 3 Metro) hatlarını hizmete sokuyor. 

Buca, Gaziemir ve Üçyol kanadı içinse sonu Lozan Meydanı olan 470(Tınaztepe), 680(Bozyaka), 655(Üçyol Metro), 681(F. Altay), 691(Gaziemir) ekleniyor. Bu arada 70'in son durağı Şirinyer Aktarma yerine Tınaztepe oluyor. 70 Buca'da başlayabileceği her yerden başladı galiba. Bir Gediz falan kaldı sanırım. Ama yeniden Buca içinde görmek güzel.

Kahramanlar bölgesinde ise 251 ve 252 iptal ediliyor. 951 Kahramanlar-Konak hattı ekleniyor. 253'ün güzergahı düzenleniyor.

Şimdi bu noktada harbiden tramvaydan başka yol kalmıyor. Ama M. Kemal Sahil Bulvarı'nı yoğun saatlerde bir hat kullanabilirdi bence. İnönü Caddesi de az yoğun bir cadde değil. Öte yandan Karşıyaka'ya Alaybey kısmından otobüsle gitmemi istemeyen(!) Eshot saat düzenlemesi yapmış. Sana inat Halkapınar'dan 543'ü kullanacağım Eshot. Yoğun saatlerde Karşıyaka'ya gitmekten daha kolay geliyor bana. 

Nostaljik ve garip yol takıntılarımı bir kenara bırakırsam, Alsancak Gar'da mini aktarma merkezi oluşturmak mantıklı. Alan geniş ama çok kalabalıklaşacak orası. Alsancak'a gitmekten kaçınabilirim sanırım. Öte yandan bana en ilginç gelen şey Lozan Meydanı'nda oluşturulan aktarma merkezi. Daha önce de benzer durum vardı ama Lozan Meydanı bu kalabalığı kaldırır mı bilmiyorum. Bütün bunları zaman gösterecek sanırım. Ama dediğim gibi Karşıyaka'dan daha mantıklı bir çalışma var Konak'ta.
Bir yıl boyunca genel olarak bunlar yaşanmış. Bu yıl uzun yol direncimi kaybettiğimi gördüm. Uzun zamandır yürümeyi tercih eden bendeniz için gayet normal ama Eshot da bunun bir nedeni kanımca. Ama 415 ile ufak ufak ısınmaya başladım. İzmir'in en fazla duraklı iki aracı 671(51-52 durak) ve 800(53 durak) sabrımı sınamak istediğim oluyor. Eğer bir gün o kadar vaktim olursa yaparım sanırım. 671 demişken, 169 bile devrildi ama hala 671 devrilmedi. Narlıdere Metrosu da deviremezse bu aracı kimse deviremeyecek gibi.

Her zamanki gibi uzun oldu. Ama benden değil Eshot'tan kaynaklı. Yoruyor bu beni. Bugün bir de 2 saat yazdıktan sonra bilgisayar yüzünden yazdıklarımı kaybedip tekrar yazdım ve 2 saat kaybettim. Zaten konu çok diye yazmak eziyetli, bir de kaybedince çıldırdım. Müziğin sakinleştirici etkisi olmasa ne yapardım bilmiyorum. Daha fazla uzatmadan, sabrınızı sınadığım bir yazının daha sonuna geldiniz. Sabrınız ve azminiz için teşekkürler. Bakalım Eshot bize daha neler gösterecek?

25 Mart 2018 Pazar

Giden 2017 ve Geçen Hayat


Yıllık yazma bahanelerimden biri olan bu sevgili yazıyı daha öncesinde yazmak istesem de tam yazmam gereken dönemde başlayan yoğunluk bir azalır gibi olunca yazayım dedim. Bir azalır diyorum çünkü yaklaşık bir hafta sonra sınavlarım başlamış olacak.
Normalde yeni yıl girdikten bir ay sonra yazmaya çalışırım. Ama bu sene etkinlik üzerinde çalışmaktan o dönem vakit bulamadım. Sonra etkinliğin girmesi ve daha sonrasında başka etkinliklerin araya girmesi yazının olması gerekenden bir ay daha gecikmesine neden oldu zaten kronolojik olarak hareket ettiğim için büyük ölçüde bunlara da değineceğim.
2017, geçen yılki yazımdaki endişelerimden farklı geçti. Hani kötü başladı ama o kadar da kötü bitmedi. Güzel demek ne kadar doğru bilmem(genel şartları da düşününce) ama insan belli bir raddeden sonra buna da şükür diyor.
Son dönemde Facebook'un veri sızdırma olayından sonra burada yazmak garip olsa da bazı alışkanlıklarımı yenemiyorum. Bilmeyenler için(bilen var mı diye sormak daha doğru belki) yazımı ilk başta Facebook'ta yazar sonra bloglarıma aktarırım. Girişi daha da fazla uzatmadan konuya geçelim. Zira şu an bu yazı yetişmezse ben daha zor tamamlarım bu yazıyı.
Anlatmadıklarım arasında ilk anlatabileceğim şey sanırım üniversitede rektörlük topluluğu kurmamız. Aslında 2016 Yaz aylarında başlayan süreç 2016 sonunda yapılan başvuru ile onay aşamasına geçmişti. Ve 18 Ocak 2017 itibariyle resmi olarak kurulmuş olduk. "Dokuz Eylül Üniversitesi Model Birleşmiş Milletler Topluluğu". Ve yeniden konferans salonlarına dönmenin, yeniden MBM içinde olmanın mutluluğunu yaşadım. Bu sefer bir yıl önce başlamanın verdiği rahatlık olmakla birlikte daha önce yapılmamış veya az yapılmış işlere girişmenin de heyecanı vardı. İleri kısımlarda bu konuya değinmek en mantıklısı.
Kar yağmasını da es geçmemek lazım. 10 Ocak 2017 güzel bir kar yağışı ile karşıladı. Tabi dayanamayıp çıktım dışarı. Yaklaşık 1,60 boyunda kardan adam güzeldi(Sırık gibi olsa da). Yazının buraya kadar olan kısmı aslında geçen yılki yazıyı yazmadan önce olduğunu belirtmem gerek. Yazı sonrası kısım aşağıdan itibaren başlıyor.
MBM'ye ilişkin olarak ileride değineceklerim demiştim yukarıda var ama kronolojik sıraya göre muhakkak anlatmam gereken bir şey var ki o da Ankara'ya gitmem. Hayatımda ilk kez Ankara'ya gittim. Tabi ki yine etkinlik için. Ama bu sefer cebimden karşılamak üzdü. Bu gidiş aynı zamanda ilk kez uçağa binmem anlamına geliyordu. Uçağın basıncı ilk uçuşumda kafayı bulup pembe noktalar görmeme, ikincisi ise kulak ağrısına neden oldu. Ama zevkliydi. Ankara da beklediğimden güzeldi. Etimesgut'un yokuşları şaşırtsa da, Kızılay metro hattı beni benden alsa da(!) merkezi güzel. Kızılay demişken, bizde ne kadar Konak merkez olsa da bir Kızılay değil dedim. HEr yere gitmek neredeyse Kızılay'a uğramanıza neden oluyor. Hoşuma gitmedi. Öte yandan özel halk otobüsü gerçeğini görmek de şaşırttı. Ankara Kart'ı basacak yer bulamamak komikti. Neyse ki, İzmir'de Kentkart öncesi biletli sistemleri bilmem işin içinden kolay sıyrılmamıza neden oldu. Anıtkabir ve Kurtuluş Savaşı müzesi güzeldi. Ha keza Aspava da. Ankamall'a gitmekle beraber bir kez daha AVM gezmenin mantıksızlığını gördüm. Benim için ilginç ve zekliydi. Hızlı yağıp tutan kar görmek de cabası. Ankara'ya ne kadar gezmek için gelmişim gibi dursa da BM Ankara Merkezi'ni ziyaret ettik. Orada belli noktalarda ilginçleşen görüşmeler sonrası belli ölçüde tatmin olarak ayrıldık.
Bir de yeniden YGS'ye girmem var. Açıkçası kitap açmadan girmenin rahatlığını görmekle birlikte konuları unuttuğumu da gördüm. Ona rağmen Matematik 22 net. YGS-5 60 bin olmak güzeldi. Ama 60 lira vermek değildi. LYS'ye girmedim zaten. Evde çözerim dedim çözmedim. İstatistiklerine bakmıştım diye hatırlıyorum. Yine de 2015'ten daha kolay bir sene oldu diye kalmıştı aklımda. Konu gelmişken söyleyeyim. Bu yıl tek hafta sonu iki oturum olması garip. Umarım ilk oturum öğrencilerin önünü kritik şekilde kesmiyordur. Yoksa boş yere sonraki yıla kalacaklar. Mezuna kalmak kötü değil ama sonraki sınavda iyi yapıp yapabileceğin yere ilk sınav kötü geçti diye girmemek kötü olur.
Tabi ne kadar anlatmasam da tek topluluk işim bu değildi(Tek işle ilgilenmeyi sevmiyorum sonuçta). Fakültemde de Hukuk Ezgi Topluluğu'na girdim. Sahne önünde pek olmamış olsam da liseden kalma iyi bir sahne arkası geçmişim vardı sonuçta. Ne kadar ses sistemi anlaşılan firma ile kurulsa da kendime iş bulabilirim demek. Zira önceki senede olan iki konserde de seyirci olmak sinirlerimi bozmadı değil. HET'e katıldım, solist seçmesinde şansımı denedim olmadı ama  back vokal olarak sahnede yer aldım. Ama ikinci bölümde herkesin görmediği ama görse bile giremediği yetkili odasına girdim. Reji odasına. Tabi konserde okuldaki ses mikserini kullanmasak da(hazır sistem geliyor), oradaki sistemi keşfetmek ilerleyen dönemlerde işime bayağı yarayacaktı. Back vokal olmamdan dolayı çalışmalara geç katıldım. Ama öyle ya da böyle bir şekilde konserden sorunsuz çıkmak güzeldi. İlk bölümde görevim bittikten sonra tabiri caizse yancı olarak reji odasındaydım. Arka alanı hala sevdiğimi gördüm. Ve gerçekten moral motivasyon olarak yüksek bir döneme girmemi sağladı. Tek eksiğim konferans salonu işletmekmiş meğer. Eşyaların konser sonrası taşınmasına girmiyorum bile.
Ağabeyim Haziran'da askere gitti. Odanın bana kalması güzel olmakla birlikte, onun işleri hala uğraşıyorum. Alışkın olduğum için pek de sorun olmadı açıkçası. Tabi Manisa'da zehirlenmenin kıyısından döndü. Haşlama tavuk sevmemesi işine yaramıştı. 13 günlük acemiliği sonrası usta birliğinde sağ omzundaki yağ bezesini aldırarak 1 ay da oradan tatil yapması mükemmeldi. Şanslı biri olduğunu düşünürüm ama hayatım boyunca onun kadar talihsizini görmedim.
Konser sonrası süreç daha çok sınavlara hazırlan ve gir şeklinde geçti(Arada I. DEUMBM için yapılan toplantılar da var). İkinci vize beklediğimden güzel geçti ama finallerde bir ders kötü bir sürpriz yaptı. Onun yüzünden Temmuz ayında sınava girmek aynı zamanda tatile de geç girmeme neden olmuştu. 18 Temmuz sonuçlar açıklandı ama tatilimin çoğu gitmişti zaten. Verimsiz tatiller kervanına bir sene daha katıldı.
Son yıllarda en çok bahsettiğim şeylerden tatillerimin kaynaması ve bunun beni germesi. Ama gerçekten de dinlenmek önemli. İnsandaki sinir ve stresin de bir nedeni bu. Buna alışmakla birlikte daha çok yorulmama neden olduğu da açık.
Tatilin son dönemlerine doğru anneannemin ve hiç görmediğim teyzemin gelişini işleri hareketlendirdi. Uzun yıllardan beri görmediğim bir misafir akını oldu eve. ama zevk aldım. Ne kadar belli konularda kısıtlansam da.
Tatil ile ilgili son söyleyebileceğim şey saç uzatmam. Geçen yıl 6 Şubat gibi kestirdikten sonra Temmuz ayında saçımı kestirmeye üşendim. Bir kere de uzatayım dedim. Ve sonuç hala saçlarımı kestirmedim. Bir şekilde o saçlar gidecek ama ne zaman ve nasıl kısmı muallakta. Ama saç uzatmak uğraştırıcı ve yorucu. O yüzden bereler(ve ileride bandanalar) en yakın dostum olacak gibi.
Verimsiz olarak nitelendirebileceğim bir tatil sonrası yeniden okula döndüm. Ve yeni bir okula da başladım. AÖF'ye. Aslında tarihleri kaçırmasam 2. sınıfın başında gidecektim ama tarihi kaçırınca böyle oldu. Radyo Televizyon Programcılığı okumaya başladım. Spikerliği seven bendeniz için önemli. Ne kadar sonrasında spikerlik kursu düşünsem de işin böyle bir yanını da görmek güzel. Harç ödemesi ise can yakmıyor değil açıkçası. Ama katlanıyor insan. Tabi bu sayede çan sistemi ile de tanıştım. 38 ile ders vermek mükemmel bir his. Buna rağmen 3,03 ortalama yaptım ilk dönem. Ben daha orada çok okurum sanırım. Bu dönem vizelerim ile birlikte ilk dönemi vermeye çalışacağım.
Okullar açıldı tabi. Belli bir kesme göre üniversitenin en zor senesi. Değişen takvim ile birlikte daha yakın tarihteki sınavlar vs. derken ilk dönemdeki az kaza ile kapattık. Beklediğimden daha iyi ama hala çalışmamın gerektiği bir sonuç var.
Tabi bu ilk dönem sürecinde yine topluluk işleri var. MBM tarafında ev sahibi olmasını temenni ettiğimiz fakültede bir tek ben olunca yer ayarlama işleri bana kaldı. Hele ki başta sadece direktör iken sonrasında kabine ekibine katılmam mükemmel yoğunluk yarattı. İşin çeviri boyutu beni bitiren kısımdı. İlk defa iki seçmeli dersimden muaf olduğum bu dönemde tatil olmasını beklediğim her an çeviriye gitti. 5 hafta gibi bir süre yapıyor bu da. Son hafta da zaten etkinlik. Bu sayede Google Translate'in ne kadar iyileşmiş olduğunu gördüm. Bazen çıldırttı ama işlerimi bayağı kolaylaştırdı. Ve beklediğimden de iyi şekilde UAD'yi üniversite düzeyinde ilk kez Türkçe yaptık. Kriz komiteleri de mükemmel  geçti. 3 gün boyunca durmaksızın koştum. Okulun projeksiyon kumandası bende kaldı bir süre(bir diğerini de bozdum). Garip ama güzeldi. O hafta her gün okula gelmem vs. derken 2-3 kilo vermişim. Zaten zayıflama döneminde olunca uzun bir aradan sonra 70 kilo barajının altına düştüm. Ve evet bir deri bir kemik kaldım. Yaz'a kadar da zor alırım gibi duruyor.
Bunda bozuk uyku düzenim ve atladığım öğünlerin payı büyük. Ne yalan söyleyeyim, daha düzensiz olduğum bir dönem yok. Ağabeyim askere gittiğinden beri daha fazla dağıtabiliyorum odayı. Gına gelince topluyorum. Dönünce ne olacak hiçbir fikrim yok tabi. Hayırlısı.
MBM sonrası ikinci dönem başladı. O da yetmezmiş gibi Kurgusal Duruşma ile uğraşmaya başladık. Hukuk Fakültesi'ni tercihlerime yazarken adliyelerden nefret ederek yazdım. Birinci sınıfta adliye inceleme raporu sırasında haklılığımı gördüm. Medeni Usul dersi ile avukatlığın ve hakimliğin de ne kadar zor olduğunu uygulamalı olarak gördüm. Bir dilekçe ve karar yazmak ölüm. Avukata parasını vermeyeni Medeni Usul dersine sokmak lazım bence.
Bir de Amerikan Futbolu var. Amerikan Futbolu'nu oyuncu olarak bıraksam da hala takımın bir taraftarı olarak maçlara gidiyorum. Öte yandan bu sene bayağı iyi gidiyorlar. Süper Lig'de yarı final-Odtü'ye karşı. Heyecanla maçı bekliyorum. Geçen yıl 1. lig finalinde kaybettikleri Boğaziçi de yarı finalde. Bakalım neler olacak?
Bu yılki son aktif işim şüphesiz HET konseri(Pasif olarak sonraki yılın MBM'si var). Yine solist seçmelerine girip back vokal olarak dahi seçilemedikten sonra bari vakit geçsin diyerek gittiğim(ki onlar da zevkliydi) çalışmalarda şartlar gereği ışıkların bana kalacağını duyunca bir motive oldum. Geçen yılda gitmiştim ama bu sene hakimiyet tam bende olacaktı. Birçok plan yaptım. Belli şarkıları önceden dinledim. Bazılarına doğaçlama girdim. Ama sadece son gün ışıkların verilmesi işleri zorladı. Yaklaşık 8 saat ışık odasında deneme-plan yaptıktan sonra konsere girdim. Belli hatalarım olsa da(seyircinin gözüne o kadar da batmayacak cinsten) kazasız belasız çıktım. İnsanlar da beğenmiş. Motivasyon tavan tabi. Şimdi de sınavlara gireceğim onlar ne olacak hiç bilmiyorum. Hayırlısı.
Kronolojik olarak yazacaklarımı tamamladım(umarım). Bir de işin klasik kendi iç dünyamı değerlendirme kısmı var.
Ne yalan söyleyeyim 2017'de kendimden daha fazla nefret ettim ama son dönemde biraz daha şevk kazanınca her şey daha bir güzelleşti benim için. Umarım böyle devam eder. Kötü şeyler yaşasam bile kendimi sevmem beni daha rahatlatır gibi hissediyorum.
Öte yandan üniversite hayatım gün geçtikçe lise hayatımın tekrarına dönüyor. İkisine de sıfırdan başlamam, birden fazla işe girişmem. Kısa süreli spor takımı macerası. Notlarımın daha düşük olduğu dönemler, etkinlik yoğunluğum, tanıştığım insanların benzerlikleri gibi birçok açıdan benzer birbirine. Hoşuma giden bir durum değil tekrar düşmek ama iki dönemdeki ben aynı olmadığım için o kadar da tekrar hissi vermiyor. Ve bayağı zevk alıyorum.
Sonuç olarak bir yıl daha böyle geçti. Umarım önümüzdeki yıl bu kadar gecikmem. Kafa dağıtmak için yazı yazmak hala çok önemli benim için. Son olarak, sabrınız için yine teşekkürler.