Normal şartlarda benim bu yazıyı Ocak sonu gibi yazmam gerekirdi. Ama öyle bir yoğunluk aldı ki beni od önemden beri arada boşluk olsa bile yazmak içimden gelmedi. Aslında şimdi bile bu yazıya girişmek için çok niyetli değilim ama şimdi yazmazsam daha yazamayacağım gibi duruyor. Geçen seneki yazıda umarım geç kalmam deyip çok daha fazla geç kalmam da trajikmiş.
Genel olarak nitelemek gerekirse 2018'in kalan kısmı(geçen seneki yazıdan sonra) özellikle Sonbahar'dan itibaren çok yorucuydu. Ve bu şu an bile devam ediyor. Aslında yoğunluk dediğim şey her gün taş taşıdım kafasında değil, zihinsel olarak yoran bir şey. Eğer becerebilirsem yazının devamında daha iyi anlatırım gibi duruyor.
Kronolojik olarak gidersek geçen seneki yazıdan sonra yaza kadar olan kısım çok da farklı değildi. Geçen seneki yazımda da demişim, sınavlara hazırlık ve okula git gel ile geçiyor diye. O süreç az çok devam etti. Ama bir önceki seneye göre sınavların daha erken bitmesi hem farklı hem güzel olan kısmıydı sanırım. Tek sıkıntı açıköğretim sınavlarının tam da vizelerimin ortasına denk gelmesiydi. 7 gün aralıksız(haftasonu dahil) sınava girmek isyan ettirmişti. Ama bir şekilde alttan ders bırakmadan da geçmiş olmak mutlu vericiydi. Bu sayede güzel de bir tatil elde etmiştim. Final döneminde ağabeyim askerden geldi. Bir de DEÜ Efeler Şampiyon oldu, güzel de oldu.
Yaz dönemini özetlemem gerekirse daha çok planladıklarımı yapamamam ile geçti. Aklımdakilerin basit kısmını yaptım ama diğer kısmı kaldı öyle. Bozuk Playstation 2 için göz bile getirtmiştim yurtdışından. Doğrusu onun denemesini çok daha önce yaptım ama daha derin dalmak istiyordum o ayrı. Konuya dönecek olursam, geçen Yaz uzun bir aradan sonra tatile gittiğim bir yaz oldu. 10. Sınıf'ın Yaz tatilinden beri tatile çıkmamıştım. Beklediğim kadar olmasa da değişiklik güzeldi. Gitmeden önceki son gece sahilde turlarken askeriyenin tarafına gelme kısmım ibretlikti. Arkamda açılan ışığı çözümleyemedim ama çözümlediğim gibi geri vitese takıp geri döndüm. Bu arada yüzebiliyorum. Ama su üstünde doğru pozisyonda kalmayı öğrenirsem gözlük olmadan da rahat yüzebilirim sanırım.
Tatil kısmına gitmeden önce evde bir tahtakurusu krizi patlak verdi. Okul döneminde kedinin biri biz birinci katta olmamıza rağmen balkona çıkmayı başarmış ve balkona yavrulamış. Ama ters yerde olduğu için 5 yavrunun 3'ü orada öldü. Anne kediden dolayı hemen müdahale etme şansımız olmadığı için yavrulardan biri bayağı süre altta kaldı. Sonra anne kedi yavruları alıp oradan ayrıldı. Bu süreç sonrasında tam da tatile gitmeden birkaç hafta öncesinden sinek ısırığından annem şikayetçiydi. Ama hibir ilaç da etki etmiyordu. Bir gün ilk tahtakurusunu keşfetmemiz ile birlikte olayın aslında sinek olmadığını daha vahim olduğunu görmüş olduk. Evdeki çamaşır vs. yıkandı, tahta zemin arasına buhar(ütü güzel icat) uygulandı. En son ev ilaçlandı. Tam da bu tatil dönemine denk gelmesi ilaçlama açısından iyiydi sanırım. Neyse ki atlatmayı başardık. Çoğalması, saklanması falan acayip bir hayvan.
Genel olarak nitelemek gerekirse 2018'in kalan kısmı(geçen seneki yazıdan sonra) özellikle Sonbahar'dan itibaren çok yorucuydu. Ve bu şu an bile devam ediyor. Aslında yoğunluk dediğim şey her gün taş taşıdım kafasında değil, zihinsel olarak yoran bir şey. Eğer becerebilirsem yazının devamında daha iyi anlatırım gibi duruyor.
Kronolojik olarak gidersek geçen seneki yazıdan sonra yaza kadar olan kısım çok da farklı değildi. Geçen seneki yazımda da demişim, sınavlara hazırlık ve okula git gel ile geçiyor diye. O süreç az çok devam etti. Ama bir önceki seneye göre sınavların daha erken bitmesi hem farklı hem güzel olan kısmıydı sanırım. Tek sıkıntı açıköğretim sınavlarının tam da vizelerimin ortasına denk gelmesiydi. 7 gün aralıksız(haftasonu dahil) sınava girmek isyan ettirmişti. Ama bir şekilde alttan ders bırakmadan da geçmiş olmak mutlu vericiydi. Bu sayede güzel de bir tatil elde etmiştim. Final döneminde ağabeyim askerden geldi. Bir de DEÜ Efeler Şampiyon oldu, güzel de oldu.
Yaz dönemini özetlemem gerekirse daha çok planladıklarımı yapamamam ile geçti. Aklımdakilerin basit kısmını yaptım ama diğer kısmı kaldı öyle. Bozuk Playstation 2 için göz bile getirtmiştim yurtdışından. Doğrusu onun denemesini çok daha önce yaptım ama daha derin dalmak istiyordum o ayrı. Konuya dönecek olursam, geçen Yaz uzun bir aradan sonra tatile gittiğim bir yaz oldu. 10. Sınıf'ın Yaz tatilinden beri tatile çıkmamıştım. Beklediğim kadar olmasa da değişiklik güzeldi. Gitmeden önceki son gece sahilde turlarken askeriyenin tarafına gelme kısmım ibretlikti. Arkamda açılan ışığı çözümleyemedim ama çözümlediğim gibi geri vitese takıp geri döndüm. Bu arada yüzebiliyorum. Ama su üstünde doğru pozisyonda kalmayı öğrenirsem gözlük olmadan da rahat yüzebilirim sanırım.
Tatil kısmına gitmeden önce evde bir tahtakurusu krizi patlak verdi. Okul döneminde kedinin biri biz birinci katta olmamıza rağmen balkona çıkmayı başarmış ve balkona yavrulamış. Ama ters yerde olduğu için 5 yavrunun 3'ü orada öldü. Anne kediden dolayı hemen müdahale etme şansımız olmadığı için yavrulardan biri bayağı süre altta kaldı. Sonra anne kedi yavruları alıp oradan ayrıldı. Bu süreç sonrasında tam da tatile gitmeden birkaç hafta öncesinden sinek ısırığından annem şikayetçiydi. Ama hibir ilaç da etki etmiyordu. Bir gün ilk tahtakurusunu keşfetmemiz ile birlikte olayın aslında sinek olmadığını daha vahim olduğunu görmüş olduk. Evdeki çamaşır vs. yıkandı, tahta zemin arasına buhar(ütü güzel icat) uygulandı. En son ev ilaçlandı. Tam da bu tatil dönemine denk gelmesi ilaçlama açısından iyiydi sanırım. Neyse ki atlatmayı başardık. Çoğalması, saklanması falan acayip bir hayvan.
Tatil kısmından sonra ne kadar birçok planımı yapamadım desem de II. DEÜMBM için son anda sıkışmamak adına bazı işleri önceden hallettim. Şansıma özet dava kararları bulmak işime yaradı. Ama kitabı sipariş ettiğim üçüncü yayınevinde bulmak sinir bozucuydu. Bayağı vakit kaybettirdi. Ama hem davayı hem de kitapçık işlerini halletmek güzeldi.Etkinlik öncesi nispeten daha çok vaktim olacaktı. Hiç değilse o dönem ben öyle sanıyordum. Okul öncesinde de yine II. DEÜMBM için toplantı işlerini aradan çıkarttık ve okul açılınca da standlarla uğraştık. Açıkçası 2 haftaydı ama yorucuydu. Herkese aynı şeyi anlatmak bir süre sonra yorucu oluyor ki insanların en rahat deneyimlerek öğrenebileceği bir şeyi birkaç dakika içinde kişiye etkili bir biçimde anlatmak gerekiyor. Yazın son döneminde bir de olağan buluşmaları gerçekleştirdik. İnsanları bir araya toplamak bazen zor olabiliyor. Ama toplanınca da güzel oluyor.
Bir de bilgisayar maceram oldu. Kuzenim arızalı bilgisayarı bana verince(tamir olursa al kullan diye) ilginç bir süreç başladı. Çankaya sürekli gitmem için de bir neden oldu ama bir şekilde farklı yollarla da olsa çözüme ulaştık. Hatta şu an da o bilgisayardan yazıyorum.
Tahmin edersiniz ki tatilden sonraki süreç de okulun açılması oldu. Sınıf arkadaşlarıyla buluşma, derslere odaklanmanın yanında "Mezun mu olacağız şimdi?" soruları ilk konuşmaların odak noktalarından biriydi. Bu noktada söylemem gerekli ki üniversite liseden de hızlı geçmiş gibi geliyor bana. Bu kesinlikle hoşuma giden bir şey değil. 8 sene daha olsa kesinlikle okuyabiliyorum diyorum(mümkünse sınıfta kalmadan). Bu seneki ders yoğunluğu da işin başka bir boyutu. 2. ve 3. sınıfı insan özlüyor. Ders yoğunlıuğu öyle ki bazen hocaların "3. Sınıf en zor sınıf" sözünü sorgulatıyor. Dersler enine değil dikine geniş belki ama 10 günlük sınav takvimine 11 görünümlü 12 ders sokulunca bir anlamı kalmıyor. Üstelik bu yılın ders takviminde sınavlar hem iki hafta hem de tatile çıkma zamanı 1. ve 2. sınıftaki gibi. Sınavlar 3 hafta iken Haziran sonu biten okul anlaşılır ama 2 hafta iken olması anlaşılmaz(Bütünlemelerin Temmuz'da olması başka konu). Geçen sene bütünlemenin bittiği tarihte şimdi finaller anca bitiyor.
Okul açılıp derslerin belli bir düzene oturmasından sonra yine hayatımın gündemine II. DEÜMBM oturdu. A krizi patlak verip çözüldükten sonra B krizi patlak veriyor. Toplantılar zaten sık sık idi. Ama asıl olaylar benim için ilk vizelerden sonra geldi. Açıköğretim vizeleri, kendi vizelerim derken etkiniğe bir buçuk ay kalınca ve o dönemde kimse de müsait olmayınca işin delege atama ve ödeme toplama kısmı bana kaldı(yine olsa yine yaparım o ayrı). Çok net söylüyorum, ben hayatım boyunca bu kadar stres altına girmemişimdir belki de. Zaten para işlerinden nefret ederim, bir de bununla uğraşmak yordu. Öyle ki iki haftam sadece Excel, banka uygulaması ve e-posta ve Google Forms ile geçti. O kadar çok hata sorun vs. oldu ki çıldırmamak elde değildi. Şaka değil, etkinlik bittikten sonra topluluk e-postasına girmeye korkar oldum ters bir durum olacak ve yine krizle uğraşacağız diye. Telefonla e-posta atma yeteneklerim gelişti ki dünyanın en sinir bozucu işlerinden biridir. Neyse form işleri vs. bittikten sonra işin etkinlik hazırlık kısımları oldu, alışveriş kısımları zevkliydi. Kemeraltı ve Gıda Çarşısı ile ilgili vizyonum gelişti. Kalabalık yerleri hala sevmiyorum ama oraların kalabalık olmasını anlıyorum. Bir Bakanlık izni kısmı var ki beni en çok çıldırtan o oldu. Sanırım bu noktada neden etkinlik öncesi dönemde dinleneceğimi sandığımı anlatabildiğim inancındayım.
Ve sonrasında gel gelelim etkinliğe. Öyle ya da böyle bir şekilde başladık. UAD kanadında son dakika aksaklıkları olmasaydı her şey daha güzel başlayabilirdi(Bu noktada söylemem gerekli, kendi hayatın belirlemeyi bilmeyen insanlarla çalışmak/uğraşmak güç. İnsanlar son dakika sizi arkada hiçbir şey yokmuş gibi bırakabiliyor). Öte yandan etkinlik reji odasında eğlenceli bir açılış sonrası üç gün boyunca koşuşturma ile geçti. Gerçekten koştum."Muhammed, sen zaten koşuyorsun onu biliyoruz" diyorsanız söyleyeyim, bu öyle bir şey değil. Lisedeyken teneffüs ve öğle arasında koşardım ama derste çok güzel dinlenirdim. Üniversite de hızlı hareket felsefesini benimseyen bendeniz gerekmedikçe koşmaz alternatif yolları kullanarak daha çok hızlı yürürdüm ki hala yürüyorum aslında. Kundura ile koşmak o kadar sinir bozucu ki topuklarıma basamaz hale gelmiştim. İki kat arasında sürekli hareket halindeyim ki birçok şeye yetişemedim. Bazı şeyleri sonradan öğrenmek sinirlerimi bayağı bozdu zira.
Tahmin edersiniz ki tatilden sonraki süreç de okulun açılması oldu. Sınıf arkadaşlarıyla buluşma, derslere odaklanmanın yanında "Mezun mu olacağız şimdi?" soruları ilk konuşmaların odak noktalarından biriydi. Bu noktada söylemem gerekli ki üniversite liseden de hızlı geçmiş gibi geliyor bana. Bu kesinlikle hoşuma giden bir şey değil. 8 sene daha olsa kesinlikle okuyabiliyorum diyorum(mümkünse sınıfta kalmadan). Bu seneki ders yoğunluğu da işin başka bir boyutu. 2. ve 3. sınıfı insan özlüyor. Ders yoğunlıuğu öyle ki bazen hocaların "3. Sınıf en zor sınıf" sözünü sorgulatıyor. Dersler enine değil dikine geniş belki ama 10 günlük sınav takvimine 11 görünümlü 12 ders sokulunca bir anlamı kalmıyor. Üstelik bu yılın ders takviminde sınavlar hem iki hafta hem de tatile çıkma zamanı 1. ve 2. sınıftaki gibi. Sınavlar 3 hafta iken Haziran sonu biten okul anlaşılır ama 2 hafta iken olması anlaşılmaz(Bütünlemelerin Temmuz'da olması başka konu). Geçen sene bütünlemenin bittiği tarihte şimdi finaller anca bitiyor.
Okul açılıp derslerin belli bir düzene oturmasından sonra yine hayatımın gündemine II. DEÜMBM oturdu. A krizi patlak verip çözüldükten sonra B krizi patlak veriyor. Toplantılar zaten sık sık idi. Ama asıl olaylar benim için ilk vizelerden sonra geldi. Açıköğretim vizeleri, kendi vizelerim derken etkiniğe bir buçuk ay kalınca ve o dönemde kimse de müsait olmayınca işin delege atama ve ödeme toplama kısmı bana kaldı(yine olsa yine yaparım o ayrı). Çok net söylüyorum, ben hayatım boyunca bu kadar stres altına girmemişimdir belki de. Zaten para işlerinden nefret ederim, bir de bununla uğraşmak yordu. Öyle ki iki haftam sadece Excel, banka uygulaması ve e-posta ve Google Forms ile geçti. O kadar çok hata sorun vs. oldu ki çıldırmamak elde değildi. Şaka değil, etkinlik bittikten sonra topluluk e-postasına girmeye korkar oldum ters bir durum olacak ve yine krizle uğraşacağız diye. Telefonla e-posta atma yeteneklerim gelişti ki dünyanın en sinir bozucu işlerinden biridir. Neyse form işleri vs. bittikten sonra işin etkinlik hazırlık kısımları oldu, alışveriş kısımları zevkliydi. Kemeraltı ve Gıda Çarşısı ile ilgili vizyonum gelişti. Kalabalık yerleri hala sevmiyorum ama oraların kalabalık olmasını anlıyorum. Bir Bakanlık izni kısmı var ki beni en çok çıldırtan o oldu. Sanırım bu noktada neden etkinlik öncesi dönemde dinleneceğimi sandığımı anlatabildiğim inancındayım.
Ve sonrasında gel gelelim etkinliğe. Öyle ya da böyle bir şekilde başladık. UAD kanadında son dakika aksaklıkları olmasaydı her şey daha güzel başlayabilirdi(Bu noktada söylemem gerekli, kendi hayatın belirlemeyi bilmeyen insanlarla çalışmak/uğraşmak güç. İnsanlar son dakika sizi arkada hiçbir şey yokmuş gibi bırakabiliyor). Öte yandan etkinlik reji odasında eğlenceli bir açılış sonrası üç gün boyunca koşuşturma ile geçti. Gerçekten koştum."Muhammed, sen zaten koşuyorsun onu biliyoruz" diyorsanız söyleyeyim, bu öyle bir şey değil. Lisedeyken teneffüs ve öğle arasında koşardım ama derste çok güzel dinlenirdim. Üniversite de hızlı hareket felsefesini benimseyen bendeniz gerekmedikçe koşmaz alternatif yolları kullanarak daha çok hızlı yürürdüm ki hala yürüyorum aslında. Kundura ile koşmak o kadar sinir bozucu ki topuklarıma basamaz hale gelmiştim. İki kat arasında sürekli hareket halindeyim ki birçok şeye yetişemedim. Bazı şeyleri sonradan öğrenmek sinirlerimi bayağı bozdu zira.
3 gün bir şekilde atlatıldı ve en sonunda kapanışa geçildi. Demiştim ya eğlenceli bir açılış diye, hayatımın en acayip kapanışı oldu. Ve ne ibretliktir ki bu kapanış aktif MBM hayatımın son MBM'sinde gerçekleşti. Kapanış sırasında sınıfları kontrol etmem gerektiği için(geçen sene olduğu gibi bu senede ev sahibi fakülteden tek öğrenci bendim) bayağı ne olup bitti kaçırdım. Sadece arada kapanış videosunu izledim, kendi konuşmamı yaptım ve sonra kalan kısında yine sınıflarla ilgilendim. Konuşma noktasında hayatımın en duygusuz konuşmasını yapmış olabilirim ki normalde ben etkinlikten üç ay önce kafamda taslak oluştururum, bu sene bir hafta öncesinde bile net değildi. Arada emekli olacağım diye plaket verildi orada bile kafam bir güzeldi.
İnsanlarla konuştuğumda ilginç tepkiler aldım. En iyi konuşman bence buydu diyen vardı(ki bence en iyi ilk lisedeki son MBM'deki idi), biz sen son etkinliğim deyince ağladık diyenler vardı. Bilmiyorum, ben o an sadece sınıfları düşünüyordum. Sonraki Pazartesi okul açıldı, ilk işim sınıflarda kalan eşyalara bakmak oldu. Bu arada onuncu sınıftan beri kullandığım çok sevgili şemsiyemi(ahı gitmiş vahı kalmış olsa da) kaybetmek üzdü. Kulaklık(bere formatında olan) da kaybediyordum ki o meğer kaybolmamış.
Etkinlik zarfında her zamanki gibi kilo vermeyi başardım. Hatta sonrasında biraz daha rahat alırdım, birkaç gün önce tartıldım ki alamamışım. Daha bile vermiş olabilirim. Etkinlik süresince her türlü yemek ve uyku düzenim bozulurdu ama bu sefer daha bir bozuldu. İlk gün gece kulübüne gidildi. Gitmek istemesem de kambersiz düğün olmaz felsefesi ile gittim. Son araca yetişeceğim diye sadece 35 dakika(11:30-12:05 kaldım(evet hayatımdaki gereksiz bir çılgınlık daha). Eve gittim ama yatmam gece 2'yi buldu. Son günde akşam yemekten sonra bir yerlere oturunca bu sefer en temizinden baykuşa kaldım. Gece 3:30 gibi zor uyudum. Uykusu bozulunca hayatı kayan biri olarak sonrasında uykuyu toparlamam sanırım bir ayımı falan aldı.
Ve en sonunda ikinci döneme başladık. Açıkçası sömestr yorucu olsa da kendi çevremde gelişen(benle alakası olmayan) güzel olayları takip etmek zevkliydi. Aslında bu okul hayatım boyunca güzeldi ama o dönem belli somut şeyler görünce insanın bir hoşuna gitmiyor değil(aslında geçen dönemden geliyorum diyen şeyler ama ikinci döneme doğru doğdu diyelim). Ama girişi güzel olsa da sonrası pek iç açıcı olmadı.Tam böyle ikinci dönemin ikinci haftasına girecekken yine çevremde ve biraz önce bahsettiklerimden tamamiyle bağımsız olarak iki kötü haber aldım. 24 saat içinde benzer olan iki haber o dönemde bayağı sinirlerimi bozdu. Üzmekten ziyade anlamlandırmada sıkıntı yaşadım. Bazı olguları anlamak gerçekten güç. Kendi gözüyle görse bile insanın inanası gelmiyor doğrusu. Hala bile aklıma geldikçe anlamlandırmakta güçlük çekiyorum. Ve işin sonunda kendi sözde dertçiklerimden dolayı kendime kızıyorum. Bazı şeyler gerçekten bir acayip.
Etkinlik zarfında her zamanki gibi kilo vermeyi başardım. Hatta sonrasında biraz daha rahat alırdım, birkaç gün önce tartıldım ki alamamışım. Daha bile vermiş olabilirim. Etkinlik süresince her türlü yemek ve uyku düzenim bozulurdu ama bu sefer daha bir bozuldu. İlk gün gece kulübüne gidildi. Gitmek istemesem de kambersiz düğün olmaz felsefesi ile gittim. Son araca yetişeceğim diye sadece 35 dakika(11:30-12:05 kaldım(evet hayatımdaki gereksiz bir çılgınlık daha). Eve gittim ama yatmam gece 2'yi buldu. Son günde akşam yemekten sonra bir yerlere oturunca bu sefer en temizinden baykuşa kaldım. Gece 3:30 gibi zor uyudum. Uykusu bozulunca hayatı kayan biri olarak sonrasında uykuyu toparlamam sanırım bir ayımı falan aldı.
Ve en sonunda ikinci döneme başladık. Açıkçası sömestr yorucu olsa da kendi çevremde gelişen(benle alakası olmayan) güzel olayları takip etmek zevkliydi. Aslında bu okul hayatım boyunca güzeldi ama o dönem belli somut şeyler görünce insanın bir hoşuna gitmiyor değil(aslında geçen dönemden geliyorum diyen şeyler ama ikinci döneme doğru doğdu diyelim). Ama girişi güzel olsa da sonrası pek iç açıcı olmadı.Tam böyle ikinci dönemin ikinci haftasına girecekken yine çevremde ve biraz önce bahsettiklerimden tamamiyle bağımsız olarak iki kötü haber aldım. 24 saat içinde benzer olan iki haber o dönemde bayağı sinirlerimi bozdu. Üzmekten ziyade anlamlandırmada sıkıntı yaşadım. Bazı olguları anlamak gerçekten güç. Kendi gözüyle görse bile insanın inanası gelmiyor doğrusu. Hala bile aklıma geldikçe anlamlandırmakta güçlük çekiyorum. Ve işin sonunda kendi sözde dertçiklerimden dolayı kendime kızıyorum. Bazı şeyler gerçekten bir acayip.
Bu arada söylemem lazım, ilk dönemin sonunda gaza gelip yüksek lisansa başvurabilirim gazına gelince YÖKDİL'e başvurdum. YDS isterdim ama YÖKDİL daha kolay ve az maliyetli olduğu için tercihim o oldu. Sınav günü ne kadar Ege Üniversitesi'ni bilmediğim için 40 dakika kaybetsem de sınava bir şekilde yetiştim ve beklediğimden daha iyi not aldım. İşin ALES boyutu ise 30 Mayıs'ta belli olacak. Ona da ay başında girdim.
İkinci dönemin ana gündemi benim için HET konseriydi. Bu kadar yoğunluk sonrası kafamı dağıtabileceğim en rahat yer orası olacaktı. Oldu ama her zamanki gibi tahmin ettiğimden farklı. Ne kadar sene başında topluluk kahvaltısına gitsem de sonraki süreçte gerek yoğunluğum gerek diğer nedenlerle bayağı bir ektim ve bu yüzden ikinci dönem şarkılara uyum sağlamam gerekti. Her zamanki gibi ilk bölümü biliyordum ama ikinci bölüm şarkılarını bilmiyordum. Öte yandan ışık işleri için kafamda planlar vardı ama her zamanki gibi yeterli vaktim yoktu. Aslında bu sene daha fazla prova imkanım vardı ama kendi salaklığımdan verimli kullanamadım. Bir de üstüne konser günü ekstra ışıklar gelince daha da ne uğrayacağımı şaşırdım. Son dakika yine başladım ne yapabilirim diye düşünmeye. Ama bir şekilde yine bütün sorunlar çözüldü, işlerin işinden çıkmaya başardım. Hatta bazı şarkılar bayağı iyi oldu. Biraz plan vardı ama uygulama beklediğimden daha iyi oldu. Öyle ya da böyle etkinlik bitti. İçimde nasıl bir adrenalin varsa konser sonunda reji odasında bir şeyi yamultmuş olabilirim. Ama öyle olabileceğini zerre hesaplamadım. Gitmeden imzamı da atmış oldum sanırım. Konser sonrası da garipti. Anahtarımı almak için reji odasına dönerken biraz unuttular beni. Sonrasında gelip aldılar. Daha da sonrasında konser grubunda olmadığım için genel kurulu kaçırıyordum ki şans eseri ona da katıldım. Bir duygusuz konuşma da orada geldi(gereksiz uzunluğu da vardı). Aslında şu anki aklıma olsa o konuşma öyle olmazdı ama olmuş ile bitmişe çare olmuyor.
HET konserinin olduğu hafta tiyatro ve doğum günü kutlamalarının yanı sıra hafta sonu beni Açıköğretim sınavları kucakladı. Bayağı patlayacağım diye korktum ama bir ders dışında fena notlar almadım(34,5 ile CC ders verdiğimi hesaba katarsak fena olmayan not konusunda bir fikir oluşabilir).
İkinci dönemin ana gündemi benim için HET konseriydi. Bu kadar yoğunluk sonrası kafamı dağıtabileceğim en rahat yer orası olacaktı. Oldu ama her zamanki gibi tahmin ettiğimden farklı. Ne kadar sene başında topluluk kahvaltısına gitsem de sonraki süreçte gerek yoğunluğum gerek diğer nedenlerle bayağı bir ektim ve bu yüzden ikinci dönem şarkılara uyum sağlamam gerekti. Her zamanki gibi ilk bölümü biliyordum ama ikinci bölüm şarkılarını bilmiyordum. Öte yandan ışık işleri için kafamda planlar vardı ama her zamanki gibi yeterli vaktim yoktu. Aslında bu sene daha fazla prova imkanım vardı ama kendi salaklığımdan verimli kullanamadım. Bir de üstüne konser günü ekstra ışıklar gelince daha da ne uğrayacağımı şaşırdım. Son dakika yine başladım ne yapabilirim diye düşünmeye. Ama bir şekilde yine bütün sorunlar çözüldü, işlerin işinden çıkmaya başardım. Hatta bazı şarkılar bayağı iyi oldu. Biraz plan vardı ama uygulama beklediğimden daha iyi oldu. Öyle ya da böyle etkinlik bitti. İçimde nasıl bir adrenalin varsa konser sonunda reji odasında bir şeyi yamultmuş olabilirim. Ama öyle olabileceğini zerre hesaplamadım. Gitmeden imzamı da atmış oldum sanırım. Konser sonrası da garipti. Anahtarımı almak için reji odasına dönerken biraz unuttular beni. Sonrasında gelip aldılar. Daha da sonrasında konser grubunda olmadığım için genel kurulu kaçırıyordum ki şans eseri ona da katıldım. Bir duygusuz konuşma da orada geldi(gereksiz uzunluğu da vardı). Aslında şu anki aklıma olsa o konuşma öyle olmazdı ama olmuş ile bitmişe çare olmuyor.
HET konserinin olduğu hafta tiyatro ve doğum günü kutlamalarının yanı sıra hafta sonu beni Açıköğretim sınavları kucakladı. Bayağı patlayacağım diye korktum ama bir ders dışında fena notlar almadım(34,5 ile CC ders verdiğimi hesaba katarsak fena olmayan not konusunda bir fikir oluşabilir).
Amerikan Futbolu boyutunda ise yarı finale kadar her şey güzel gitse de yarı finalde işler biraz can sıkıcı oldu. Ama sezonu üçüncü tamamladılar. Bu sene iki maçı YÖKDİL ve AÖF sınavları nedeniyle büyük ölçüde kaçırmak üzdü bu arada(Anadolu Üniversitesi'nin garezi var bana çok acayip yerlere atıyor hep beni).
Yıl içerindeki bütün aktif işlerim bittikten sonra sınavlar kaldı bir tek(Arada kuzenim askere gitti o da var tabi). Vizelere iyi çalıştım dersem yalan söylemiş olurum ki birçoğunu finalde yaparım diyerek salmıştım. Ama iyi yapabileceğim derslerde de özen göstermeyince olması gerektiği gibi geçmedi doğrusu. Geçen seneki gibi ana derslerin herhangi birinden muaf olmazsam şaşırmam. Ama bu sefer bir ihtimal seçmeliler de yanına katılabilir. Bir sonraki hafta AÖF finalleri, bayram sonrası ise finallerim var. Eğer becerebilirsem sonra da mezuniyet. Kep atmaya gideceğim ama balo vs. hiç uğraşmadım. Sonunu bildiğim işe bulaşmak gibi bir adetim genelde yoktur. Lisede kep atmamın sonu bile garipti. Sanırım orada yaptığımı yapan çok ama çok az kişi vardır.
Yıl içerindeki bütün aktif işlerim bittikten sonra sınavlar kaldı bir tek(Arada kuzenim askere gitti o da var tabi). Vizelere iyi çalıştım dersem yalan söylemiş olurum ki birçoğunu finalde yaparım diyerek salmıştım. Ama iyi yapabileceğim derslerde de özen göstermeyince olması gerektiği gibi geçmedi doğrusu. Geçen seneki gibi ana derslerin herhangi birinden muaf olmazsam şaşırmam. Ama bu sefer bir ihtimal seçmeliler de yanına katılabilir. Bir sonraki hafta AÖF finalleri, bayram sonrası ise finallerim var. Eğer becerebilirsem sonra da mezuniyet. Kep atmaya gideceğim ama balo vs. hiç uğraşmadım. Sonunu bildiğim işe bulaşmak gibi bir adetim genelde yoktur. Lisede kep atmamın sonu bile garipti. Sanırım orada yaptığımı yapan çok ama çok az kişi vardır.
Her şey bir yana es kaza mezun olursam ne olacak o bambaşka bir konu. Eğer üşenmezsem lise sonunda yazdığım yazı dizisi(!) gibi bir şeyler yazabilirim. Ama her şeyden öte hiçbir şey yapmamak ve sadece dinlenmek istiyorum. Şimdilik hayat pek fırsatı vermiyor gibi. Öyle ki bir günüm var desem bilgisyar arızlanıyor falan onunla uğraşıyorum tüm gün. Bu sene bayağı direkten döndüm bu konuda.
Açıkçası geçen seneki yazıdan itibaren süreç böyle geçti. Kendi açımdan da bakarsam olaya geçen sene ne yazdıysam aynısı yine geçerli. Gün geçtikçe kendime kızmak için daha fazla nedenim oluyor. Bu durum hoşuma gitmiyor. Hele ki iplerin hala kendim elimde olduğunu düşününce. Öte tarafta gün geçtikçe üniversite hayatım lise hayatımmış gibi hissediyorum. Kişiler, kısmen de olsa olaylar derken ilginç bir benzerlik var bence. yalnız geçen seneye nazaran daha çok şaşırıyorum. Bir de bazı şeyleri ertelemeyi bırakmamam gerektiğini bir kere daha gördüm. Bazen biriken iş gerçekten can sıkabiliyor.
Açıkçası geçen seneki yazıdan itibaren süreç böyle geçti. Kendi açımdan da bakarsam olaya geçen sene ne yazdıysam aynısı yine geçerli. Gün geçtikçe kendime kızmak için daha fazla nedenim oluyor. Bu durum hoşuma gitmiyor. Hele ki iplerin hala kendim elimde olduğunu düşününce. Öte tarafta gün geçtikçe üniversite hayatım lise hayatımmış gibi hissediyorum. Kişiler, kısmen de olsa olaylar derken ilginç bir benzerlik var bence. yalnız geçen seneye nazaran daha çok şaşırıyorum. Bir de bazı şeyleri ertelemeyi bırakmamam gerektiğini bir kere daha gördüm. Bazen biriken iş gerçekten can sıkabiliyor.
Anlatabileceğim her şeyi anlattım sanırım. Yine uzun oldu tabi. Açıkçası daha uzun olur diye korkmuyor değildim. Doğrusu her türlü uzun ama neyse. Önümüzdeki seneki yazıda yazacaklarımı merak ediyorum bu arada(eğer bir aksilik olmazsa). Hep okul endeksli olduktan sonrasını insan algılamakta güçlük çekmiyor değil.
Son olarak bugün Eurovision finali var. Açıkçası geçen sene izleyemem dedim izledim. Bu sene ise izlemem deyip izleyeceğim gibi duruyor. Oradan aklıma takılan bir şarkıyı buraya koyarak bitireyim. Bu arada söyleyeyim aklıma bu şarkıdan daha fazla takılan şarkılar var ama onlar yerine bunu koymayı tercih ediyorum. Ve tabi ki buraya kadar gelmeyi başardıysanız sabrınız için tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Serhat - Say Na Na NA (San Marino)*
https://www.youtube.com/watch?v=l5arNtTYK1s
*Serhat Hacıpaşalıoğlu San Marino'yu temsilen katılıyor ikinci kez. Kendisi liselerarası müzik yarışmasının yapımcısı ve Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu Dans Teknik Kurulu Başkanı. Bir de müzik kariyeri var tabi.
Serhat - Say Na Na NA (San Marino)*
https://www.youtube.com/watch?v=l5arNtTYK1s
*Serhat Hacıpaşalıoğlu San Marino'yu temsilen katılıyor ikinci kez. Kendisi liselerarası müzik yarışmasının yapımcısı ve Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu Dans Teknik Kurulu Başkanı. Bir de müzik kariyeri var tabi.