Son zamanlarda biraz da yapacak bir şey bulamadığımdan arada bir film izliyorum. O ne ki benim hayatım film izlemekle geçiyor diyenleriniz olabilir ama bilgisayar ekranından bir şeyi sadece izlemek benim için yorucu olduğundan çok zor film izlerim normalde. O yüzden son dönemde kendi açımdan bayağı bir film izlediğimi söyleyebilirim. Normalde insanlar bunu karantina döneminde çok yoğun şekilde yaptı. Ben pek bulaşamadım o zaman bile. Anca şimdi bulaşabiliyorum. Belki de ikinci dalga için prova yapıyorum farkında olmadan. Hayır, şom ağızlı değilim. Sadece görünen köyü gösteriyorum.
Yaklaşık 10 film izlemişim iki haftada. Aslında her biri film için yorum yapabilirim. Ama film cahili olduğumdan pek de doğru değil diye düşünüyorum. Başlıktan da anlaşılacağı üzere bir film var ki yorum yapmasam olmazdı. Bu film çok mu iyi? Hayır. Hikayesi olmasa çok da hatırlanacağını düşünmüyorum. Hatta bu yüzden izlememiş olsam da abartıldığını düşünürüm. Ama şu ana dek izlediklerim arasında üzerine en çok yorum yapabileceğim filmlerden biri (En çok diyemiyorum çünkü Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni üzerine de anlatılabilecek birçok şey var). Yılların ön yargısını kenara bırakmaya çalışarak izledim. Ondan dolayı günün konusu olacak. İlk defa izlediğim için biraz da bugün çıksaydı diye değerlendireceğim. Ondan dolayı 2020'den bir bakış diyorum.
Baştan söyleyeyim bol bol sürprizbozan (spoiler) olacak.
2008'de Issız Adam ilk çıktığında herkes hüngür hüngür anlayınca abartıldığını düşündüm 11 yaşımda olmama rağmen. Üzerine aşırı popüler olan işlerden uzak durma hastalığım da girince izlememekte ısrarcı oldum. Hatta Aşk Tesadüfleri Sever bu alanda daha çok dikkatimi çektiği için onu daha iyi bulurum (Bu yazıda ona da değineceğim). Ama ne hikmetse bir şans vermek istedim filme ve geçenlerde YouTube'da Fransızca altyazı ile izledim (filmin kendi yapımcısı koymuş ama niye sadece Fransızca bilemedim). Hala abartılı olduğunu düşünüyorum ama filmin bazı konularda beklediğimden daha farklı bir şekilde ilerlediğini söylemem gerekli.
Filmin konusunu anlatmama gerek yok belki ama kısaca değinelim. Romantik ilişkilerde sıkıntılı bir adamın (Alper - Cemal Hünal) hayatına birinin girmesi ve bunun devamında gelişen süreçler olarak tanımlanabilir. Film bu konuda sorunlu biri olmasını başta biraz "sert" bir şekilde anlatıyor. Bir an nereye düştüm ben diye sorgulamadım değil.
Devamında bunun bir aşk filmi olmasından tahmin edersiniz ki esas kızımız (Ada - Melis Birkan) hayatına giriyor. Hiç beklenmedik bir anda bir tesadüf her şeyi değiştirir durumu burada da var. Benim bu kısımda ilgimi çeken kızla tanışma çabası. Düşünüyorum, şu an biri filmdeki gibi başta yürümeye çalışıp, sonra kitap alarak takip edip bu tarz bir işe girişse aynı gün içinde Twitter'da 30 tweet'lik bir flood görürdük. Hele kitabın içine numarasını yazmış bir de. Numarası ayrı, yedi ceddi ayrı ifşa olurdu. Ama filmin çekildiği tarihte internet yeni yeni yayılmaya başlamış ülkede. Ve birçok kişi için hala romantik gibi. Bu noktada eski birçok yapımın şu an çıksa deli gibi linç yiyeceğini düşündüğümü belirtmem gerekli. Neyse ki yeni çok ürün var da eskilere çok gidilmiyor. Bu konu ile ilgili son olarak, bu tarz hikayelerin sadece filmlerde olması bazen düşündürmüyor değil.
Filmde ikilinin tanıştıktan sonra aralarında gelişen süreç kötü açıklanmamış. Sadece Ada gibi her şeyin farkında olan birinin ilk arayan olması garip geldi. Özür dilemesini gerektiren bir şey de yoktu bence. Ertesi gün Alper yine gelirdi bence. O yüzsüzlüğü görmek zor değil. Bu durumu "İşte etkilendi, bu da onun yan etkisinden" denilerek açıklanabilir ama bilemedim. Yine de çok büyük sorun olarak görmüyorum.
Bu noktada karakterlere değinmem gerekli. Ben filmin daha çok aforizmavari diyaloglarla geçeceğini düşündüm ama konuşmaların tonları genelde farklıydı. Ada her şeyin farkında, yeri geldiğinde lafını sokuyor. Alper esasen sorunlu kişilik ama ağzı laf yapıyor. Konuşmalar tabiri caizse mıymıy geçmiyor. Bu beni en çok şaşırtan şeydi belki de. Öte yandan Issız Adam'ın Ada'sı ile Leyla ile Mecnun'un üçüncü Leyla'sını oynayan Melis Birkan'ın bu iki yapımda benzer karakterler canlandırdığını düşünüyorum. İki karakter bana benzer geldi. Leyla dizi gereği bir tık daha absürt bir karakter tabi ki. Ama Ada'nın da çok farklı olduğunu düşünmüyorum nedense. Leyla ile Mecnun'u seven biri olarak hoşuma gitti.
İkisinin ilk randevusu da az çok tahmin edilebilirdi. Ha zaten filmde tahmin edilebilirliği kimse dert etmiyor. Maksat olacakları izlemek. Ne olacağı sonuna dek belli olan filmlerin kendini izletmesi hoşuma gitmiyor değil doğrusu. Belki de insanlar kendilerini görüyorlar bu hikayede. Bir ayna vasfı görüyor bu tip filmler. Konuya dönmek gerekirse bu kısımda bana en ilginç gelen kısımlar sevişme sahneleri. İlk sahne o kadar hızlı oldu bittiye geliyor ki insan şaşırıyor. Nedenini anlayabiliyorum ama yine de garip. İkinci sahne daha da garip ama. Biraz zorlasalar ortaya bir çeşit joi* çıkacağını iddia edebilirim. Tasvirler çok daha yumuşak tabi. Kamera açısı ve diyaloglarıyla biraz da mistik geldi. Mistik doğru kelime değil galiba ama az çok anlatabildiğimi düşünüyorum durumu.
Joi (jerk off instructions): Bir çeşit yetişkin içeriği olan bu yapımlarda sektör emekçisi hanımefendi (veya hanımefendiler) çıkar, karşısında biri varmış gibi konuşur ve onu yönlendirir. Erotik tasvirler etrafında dönen yönlendirmelerin hedefe (!) ulaşması sonucu yapım sona erer. ekşi sözlük'te Nez'in Sakın Ha klibinin de joi olduğu/joi ögeleri içerdiği söylenmiştir. Benim de konuya ilişkin bilgim oradan dostlar. Konuyla ilgili başlığın linki de aşağıda.
https://eksisozluk.com/nezin-sakin-ha-klibiyle-ulusal-tvde-joi-vermesi--5450400
Bu noktada bir şey belirtmem gerekli. Filmin ilk yarısı adeta müzik kutusu gibi. Altı defa sanırım farklı müzikler giriyor. Müzikler kötü değil ama şaşırmadım da değil. Animasyonlarda çok sövdüğüm bir durum olsa da filme çok da kötü gitmemiş. Ama gereği var mıydı bilemedim. Plak ve gramofonlara ilgiyi bir ihtimal artmış olabilir derdim ama ilginin patlaması 2010'ların başında oldu diye kalmış aklımda.
Bu kadar gereksiz bilgi sonrası filmin devamına değinelim. Mutsuzluklar kadar mutluluk da dramın içindedir. Sonuç olarak hayat bir dramdır aslında. Filmin devamı da kendi içindeki mutluluğu anlatıyor. Özellikle Alper ekseninde her şey daha farklılaşmakta. Ama bu farklılık kötü değil onun için. Düzgün bir ilişki onun da sorunlu yapısını etkilemekte. Kendi içinde arada çatışmalar yaşasa da kendini bastırabilmektedir. Bu kısmın güzel ifade edildiğini düşünüyorum.
Sonrasında filmin kırılma noktası geliyor kanımca. Annesinin gelmesi ve devamındaki süreçler. Annesinin gelmesi direkt etkilemiyor ama ondan sonra her şey sarpa sarıyor. Benim için filmin gerçeklikten ufak ufak uzaklaşmaya başlıyor bu kısımda. Annesinin gelmesi sonrası kendisinin sorunlu oluşunu yeniden görüp önlem alması olarak mı yorumlamak gerekli bilmiyorum ama benim için gerçeklikten kopuyor. Burada "Alper sorunlu bir karakter, bu nedenle kendi iç dünyasındaki kötü Alper baskın geliyor ve süreç ayrılmaya varıyor" denebilir. Annesine belli ölçüde düşkün biri. Onun bu kızı bırakma demesinden bir saat sonra ayrılalım demesi mantıklı değil. Hani annesine bak benim ilişkim var demek için çıkmış olsa anlarım ama kopuk geldi. Belki daha güzel anlatılabilirdi bilmiyorum.
Ayrılma sahnesi de ayrı ibretlik. Önceki paragrafta da yazdım. Annesi bu kızı bırakma diyor, bir saat sonra ayrılmak istiyorum diyor. Başarılı bir ruh hastası ama kötü bir anlatım. Dahası Ada'nın şaşkınlık göstermeden direkt durumu kabullenip sövmesi. Farklı işlenen bir sahne. Bana göre garip bir kamera açısı. Öfkeyi iyi yansıtmış ama başlangıç sıkıntılı. Bunun için de Ada önceki ilişkilerinden bu duruma alışık, ondan dolayı gidişatı gördü ve sövüp gitti denebilir. Ama bilemedim bu sahneyi de.
Aynı sahnenin devamında apartmandan çıktıkları kısım var. Alper yukarıda hiçbir şey demedi Ada'nın onca tepkisine rağmen ama dışarıda bülbül gibi şakıdı. Ama Ada'nın önceki ilişkileri gibi bitince "püh geri zekalı" demeden de duramadım.
Ayrılmaları sonrası da bir noktada ilginç. Hadi Alper kendisi için iyi olduğunu düşündüğünü tercih etti. Annesinin sözünü de umursamadı. Peki Ada niye Alper'in annesinin sözünü dinlemedi? Kadın, bu çocuğun böyle bir durumu var onu anla ve sahip çık gibisinden bir konuşma yaptı Ada ile. Ada niye hiç uğraşmadı? Önceki ilişkilerinden dolayı artık ilgisini kesti denebilir ama bence mantıklı değil. Nasıl Alper kendisi için bu ilişkiyle farklı olabileceğini düşünüyorsa, Ada da her şeyin farklı olabileceğini düşünüyor. Yoksa Ada neden sevgili olsun ki Alper ile? Maksimum bir buçuk aylık bir ilişki, o nedenle ikisi için de bu süre hiçbir şeyi değiştirecek niteliğe sahip değil denebilir. Ancak bunun Ada'nın filmin başında çizdiği karakterle uyuştuğunu düşünmüyorum. Buralarda akışı koptu filmin benim için. Yanlış anlaşılmasın, Alper süzme salak. Harbi geri zekalı. Sorunlu kişilik olsa bile mantığı yok yaptığının Doktorlar Levent ile kapışırlar kesinlikle. Ama Ada yönünden de sorunlu olduğunu düşünüyorum. Ki Alper aldatmamış. Sadece ayrılmak istemiş. Burada yine Ada'nın eski ilişkileri devreye giriyor ama bu kadar seviyor olmasına rağmen neden direnmiş olmasını anlayamıyorum. Tamam anlasa ve geri dönse film olmaz ben de farkındayım ama daha mantıklı bir açıklama bekliyor insan.
Doktorlar'dan bahsetmişken fark ettiğim ilginç bir şeyi de paylaşmak istiyorum son kısma girmeden. Doktorlar sürprizbozan'ı vereceğim baştan söyleyeyim. Issız Adam filminin vizyon tarihi 7 Kasım 2008. Doktorlar'ın meşhur ikinci sezon finali ise 23 Haziran 2008. Durumu anlamayanlar için şöyle özetleyeyim. Doktorlar'da Levent ikinci sezonun sonunda, Alper'in yaptığından çok çok daha beter bir salaklık yapıyor. Düğün günü ibretlik "benim bu ilişkiye inancım kalmadı Ela" diyerek ayrılıyor. Önceki paragrafta kapışırlar dedim ama düşününce Doktorlar Levent bambaşka bir seviye. Onun yaptığı mallığı yapmak üst düzey beceri ister. Konuya dönersek aslında Türk izleyicisi 5 ay içinde iki kez kendisinin zeki olduğunu düşünen ama mal olan erkeğin haksız yere sevgililerini terk etmesini izliyor. Tamam ikisi de sağlam beddua yedi ama acaba Doktor Levent, yaptığı ile Alper'e gelecek tepkileri yumuşattı mı diye düşünmüyor değilim. Çok mantıklı bir fikir değil ve 5 ay esasen uzun süre farkındayım ama o dönemki tepkileri merak etmiyor değilim. ekşi sözlük'ü okurdum ama 1717 girdi (entry) okuyacak gücüm yok. Ama Doktorlar ile veya Doktor Levent ile ilgili herhangi bir girdi de yok.
Ve gelelim artık meşhur final sahnesine. Öncelikle söyleyeyim. Daha önce kısmen izlemiştim ama bu kadar uzun olduğunu bilmiyordum. Alper'in kısmını izlemiştim. Kendi içinde tutarlıydı. Eden bulur'u yansıtmış direkt. Bu kısımla ilgili bir sorunum yok öncesine dair sorunum olsa da. Ada'nın kısmını beklemiyordum. Yalnız Ada'nın kısmını izledikten sonra daha temiz sövdüm filme ve daha bir çıktı gerçeklikten bence.
Önceki paragraflarda anlatmak istedim ama filmin gidişatına göre yazmak istediğim için burada yazayım dedim. Ada ayrıldıklarından sonra Mersin'e Alper'in annesinin yanına gidiyor. Alper'in annesi ona uzun uzun anlatıyor Alper'i. Hadi Alper'in annesi Ada'nın Mersin'e geldiğini söylememesini bir nebze anladık (Olma ihtimali bence çok düşük ama). Ama hiç mi Müzeyyen Hanım (Alper'in annesi) Ada'yı ikna etmeye çalışmaz? Oğlunun yaptığının kendisini birebir yansıtmadığını bilen ve Ada'yı da seven biri hiç mi yeniden buluşmaları için hareket etmez? Normal şartlarda bir barıştırırdı bence. Müzeyyen Hanım ben Alper'i ikna edemem kafasına mı girdi, anlamadım ki. Aralarındaki ilişki gereği Alper'in kulağından çekecek hali yok ama konuşabilirlerdi sanki. Ne kadar işlendiği sahne itibariyle garip duracak olsa da bari başarısız olduğunu gösterseydi. Ya da Ada "Annen barıştırmak istedi ama kararım kesindi" gibi cümle kursaydı. Çok çok mantıksız. Bu sahneyi görünce hadi len oradan derdim argo bir şekilde. Buna rağmen arkadan Ayla Dikmen - Anlamazdın çalarken sarılmaları duygulandırıyor. Tabi ki ağlamadım ama gerçeği de reddedemem. Öte yandan Alper'in pasajdan çıkarken önce sola dönüp sonra tam ters istikamete gitmesi de güzeldi. O an geri döndüğünde tekrar bir Ada ile göz göze gelse mi dedim ama filmin jeneriğine giriş için bahsettiğim hareket sonrası kameranın sabit olmasını anlayabiliyorum.
Finali hakkında şunu söylemek gerekli. Aşk Tesadüfleri Sever'in finali filmin son kısmı abartılı olsa da daha vurucuydu. Tesadüf üstüne kurulu bir film olduğu için pek şaşırtmadı ama ilk izlediğimde son kısmını izlememiştim (Televizyonda izlerken, son sahne öncesi ne olduğunu anladıktan hemen sonra reklam girince aga be diyerek sonunu izlememiştim). Daha sonra izlediğimde müzik seçimi itibariyle iyi bir final yapılmış dedim. Ama ikisi de şaheser değil tabi ki. Bu noktada 2011 yapımı Aşk Tesadüfleri Sever'i daha önce izlememin Issız Adam'ın finaline ilişkin görüşümü etkileyip etkilemediği düşünülebilir. Bunun için zamanda yolculuk yapmam gerekli. Bir yorum yapamaycağım.
Filmle ilgili bir ek bilgi: Filmin sonundaki Ada'nın Müzeyyen hanımla baktığı fotoğraflarda Alper'in babası olarak görünen kişi Alper'i oynayan Cemal Hünal'ın kardeşi Kerem Hünal. Kendisi bunu YouTube'da konuk olduğu bir programda söylemişti ama hangi video olduğunu tam bulamadım maalesef. Kerem Hünal da oyun tasarımı ile uğraşmakla birlikte multiplayer.com.tr'den de tanınan bir isim.
Sonuç olarak Issız Adam abartılı olduğunu düşünsem de kendini izletmeyi başaran ama bana mantıksızlıkları bulunan bir film. Daha önce de dedim. Filmdeki bu gidişat olmasa, benim dediklerim olmasa bu film olmazdı. Ama anlatılanları daha mantıklı bir çerçevede açıklayabilirdi kanımca. Filme ilişkin puan vermek benim gibi bir cahilin haddine değil. Ondan pek yorum yapmayacağım. Ama bence şaheser değil ama yine de izlenebilir.
Her zamanki gibi uzun ama sanırım diğerlerine göre daha kısa bir yazı oldu. Dediğim gibi bu filme konuştuğum gibi konuşacağım birçok şey var ama biraz güncel (benim için) ve biraz popüler olması onu yazmamı tercih etmeme neden oldu. Her film hakkında yazmam ama insan bazen içini dökmek isteyebiliyor. Umarım derdimi anlatabilmişimdir. Buraya kadar sabredip okuduğunuz için teşekkürler.