Bu yazı serisinin(sanırsam böyle adlandırmak doğru olur) 9. sınıf ile ilgili kısmında tercihlerden ve kayıttan, yani yaz tatilinden başlamıştım. Bu sefer de yaz tatilinden başlıyorum. Ve evet, diğer yazılarda da yaz tatilinden başlayacağım. Ne yapayım hepsinde bir şeyler olmuş.
9. Sınıfta İTK Gençlik Çalıştayı'nın bana MBMTR kapısını açtığını söylemiştim. 10. Sınıta bunun için İstanbul'a gidecektik(9. sınıftayken olacaktı ama daha sonra Eylül'e daha sonra da sonraki Mayıs'a ertelendi). Biz Eylül'ün başında etkinlik var diye bildiğimizden yazın toplanmak zorunda kaldık. İlk sefere o kadar iyi hazırlanmıştım ki yarım saate yakın durmadan konuşmuştum. Soru çalıştığım yerden gelince çok konuştuğum kesinlikle doğru. En son zorla konuşmam bitirilmişti. Yazın ortasında okula gitmiştim. Hatta şu da vardı, o gece hiç yatmadan oraya gittim. Ama ona rağmen uykum açıktı.
Aslında onun da öncesinde yani okullar kapandıktan bir hafta sonra bölüm tercihi için okula gitmiştim. Güzelim sınıfın bölünmesinden duyduğum öfkeyle gitmiştim. Bir de yanılmadığım bir mevzu var, kiminle aynı sınıfa düşmek istediysem hepsiyle farklı sınıfa düştüm. Hatta andaçlarda bu konu ile ilgili büyük itiraflarım var. Sınıfımı değiştirebilirdim ama istemedim. Bu durum ise teneffüslerimi diğer eşit ağırlık sınıfında geçirmeme neden olmuştu. Her teneffüs bıkmak bilmeden.
Uçan adamlık son gaz da devam ettiği dönemlerdi. Hızlı olmanın en kötü yanı galiba herkesin size bir şeyler kilitlemesi ya da sizden ricada bulunması diyebilirim. İnsanları kıramayan yapıdaki ben için bu daha da fazla hareket demekti. İnanır mısınız bilmem ama evinde yan gelip yatan adamım ben. Bana hareket lazım. Anca böyle kurtarırım durumu. Böyle de az form tutmadım değil. En formda olduğum dönem o dönemdi. Şu an düşündüm de benim koşarkenki tek görüntülerim güvenlik kameralarında var. Onun dışında yok. İlginç gelmiyor değil.
Neyse 10. sınıf bizim sınıfa ilk ve son kez çok sessizsiniz denileceği dönem olacaktı. Herkes önceki seneden tanıdığıyla konuşuyordu. Yalnız her şey bir yana harbiden sessizdik. Öyle ki benim canım sıkılıp ben konuşuyordum hep. Ama nedendir bilinmez hep ben konuştuktan sonra sınıfta doğal bir sessizlik oluyordu. Artık ne demişsem? İşte o anlarda sıra arkadaşımla sessiz gülmek nedir konusunda ders olacak nitelikte bir performans ortaya koyuyorduk. Çok sevgili sıra arkadaşıma birazdan yeniden değineceğim.
10. sınıfta sınıftaki bomba dörtlünün oluşması(doğrusu bomba üçlü de diyebiliriz ben derslerde katılıyordum gruba) biraz zaman aldı. Nedeni bir arkadaşın bizim yanımıza sonradan geçmesi. Böyle deyince hiçbir şey anlamadığınızın farkındayım. Ama maksat şayet okursa(minicik bir ihtimal) kendisinin anlaması.
O dönem sınıf eşya düzeni çok güzeldi. Askılığın altında fazladan sıralar vardı biz de oraya mekan yapmıştık. Sürekli sıraların üstünde oturuyorduk. Hatta 11. sınıfta da böyle bir mekan vardı. Sonra sıraları aldılar.
10. sınıftaki yılbaşı çekilişi geldi aklıma. Hediye alma konusunda hiçbir zaman başarılı olamadım. Bu sene de onun ispatı oldu. Kendi zevkim kimseyle örtüşmeyince böyle oluyor işte.
Ders bakımından bakarsak 10. sınıf ne kadar başarılı geçse de 4 sene içinde en kötü not ortalamasına sahip olduğum seneydi. İki dönem teşekkür alacağım derken takdir almak da garipti. Ayrıca ikinci dönem hayatımda e-okula işlenmiş tek 1 olan sınavım 10. sınıf 2. dönem 1. Geometri sınavım(37 idi kendileri, öyle ki içime işledi) da bu seneye denk düşüyordu. Dersi kurtarmam o sene doğum günümde olmuştu. Hatta o sene doğum günümde iki sınava girdim sonrasında halı sahaya gitmiştim. Ama o seneki doğum günüm gerçekten ilginçti.
9. sınıfta pek bir şey yapmamama karşın okul futbol takımına kaleci olarak girmiştim. Hala sorarım kendime niye beni bu takıma aldılar diye. Ama hiçbir şey yedek kalecilik kadar güzel değil, hele oyuna girip 4 yediyseniz, iyi ki yedeğim diyorsunuz. Sonuç olarak dersten çıkıp maça gitmişsinizdir. O dönem kalecilikten uzun süre ayrılmak istedim. Okul turnuvasında da adamımız sakatlandı sonraki maçlar yalan oldu. Bİr de orada bol bol top toplayıcılık yapıyordum. Ama karşı takımın ben koşarken bakışları garipmiş. Bunu sonradan söylemişlerdi. Orada soyunma odasının olmayışı sonucu minibüs veya yolda üstümüzü değiştirmemiz ve topları bizim getirmemiz trajikti bence. Ah Bornova Anadolu o nasıl saha ve kaledir öyle. Ömrümü yedin.
18 Mayıs'ın benim için anlamını söylemiştim. Büyük bir efsanenin girişi diye. Evet hikaye kaldığı yerden devam ediyor. Geçen sefer düştüğümde çok az kişinin bunu gördüğünü söylemiştim. Herhalde 10. sınıftaki bilinçaltımda bunu herkese göstermek varmış ki kaçan topu almak için okulun ana kapısının üzerinden atlamaya çalışıp takla attım. Bence düşmedim ama herkes öyle kabul ediyor. İşin koyan iki yanı vardı. Birincisi o sadece bir kere olur diye defalarca kez söyledikten sonra düşmek, ikincisi bunu dedim diye bana yapılan iki işareti(en çok bu koydu). Hayır insanların gülmesini zerre umursamadım. Ben de gülüyordum. Zaten insanların bu kadar kafaya taksam koşmazdım. Onun farklı bir yükü var. Şayet koşmamı anlatan bir yazım olursa(ki içinde muhtemelen onunla ilgili yaptığım konuşmayı da eklerim) bu olayı derinlemesine anlatacağım. Bu seferki tarih 16 Kasım.5 dersten sonraki teneffüs. Dersler o dönem 40 dakika olduğu için saat karışık ama sanırsam 14:05-14:15 arası. Bu düşüşle birlikte fark ettim ki koşma işini hatasız yapabiliyorum ama koşarken ekstra bir şey yapmaya kalkışınca sıkıntı oluyor. Bu arada eklemeden edemeyeceğim. O hareketi(kapının üstünden atlama) yaptıktan sonra bir süre dışarı top almaya çıkamadım. Ama daha sonraki kapı üstünden atlama eylemini iki kez tekrarladım ve ikisinde de biraz zorlanarak da olsa üstünden atladım.
Düştüm düşmesine ama dönüşüm tam 1 hafta sonra muhteşem oldu. 23 Kasım Öğretmenler Günü töreni. 29 Ekim'de eh denilebilecek solo performansından sonra nasıl olduğunu anlamasam da(galiba biri önermişti) bana solo verilmişti. Bu sefer şarkıyı tamamen tek söyleyecektim. Şarkıyı hiçbir yerde bulamasam da şarkıyı o kadar güzel kavramışım ki törende harikalar yarattım. Arkada kim kimi alkışlayacak muhabbeti yapmıştık. Beni alkışlayacak kimse yok demiştim ama gelen alkışı hala unutamıyorum. Öyle ki sinirlerim bozuldu gülmeye başladım ve o yüzden yüzümü gizledim. Hatta şarkı bitince arkaya kaçtım direkt. Ben bile şaşırdım doğrusu duruma. Hala da şarkının orijinalini bilmiyorum. Bu arada şarkı Güneşlerime Kar Yağdı.
10. sınıfta yapılan münazaraya garip bir şekilde katılamadık. Katılacaktık ama arada bir iki garip durum oluştu ve katılamadık. İlginçti. Münazarayı düzenleyen hocamız aynı zamanda Diksiyon dersine giriyordu. Diksiyon her zaman sevdiğim bir ders oldu. Keşke her sene de görsem derim. Anlatım bozukluğunu öğrenmemi sağlayan derstir aynı zamanda. Ayrı ikinci dönem de koşmam hakkında konuşma yaptım. Zevkli bir konuşmaydı. Sanırsam taslağı hala evde bir yerlerde gizli. Yalnız 5 küsur dakika konuşacağım deyip konuşmayı 4:30 dakikada bitirdim. Güzeldi.
10. sınıfta değişen hocalar olsa da dersteki geyikler yine de değişmedi. Sıra arkadaşınız sağlam olunca bu konuda hiç sıkıntı yaşamıyorsunuz. Sıra arkadaşım değişse de durum değişmedi. Hep koptuk. İlk başta belki biraz acımasız davrandım ama sonra bayağı eğlenmeye başladık. Bir de konu dışı olarak derslerde bazı şeyleri yeni öğrendiğimi fark ettim.
10. sınıfta anlatacak şey çok yok ama ayrıntı fazla galiba. Neyse geçelim diğer olaya. Makarna Günü için yemek yapıp götürdük. Bizden biri kermese vs. bir yere yemek götürecekse götürülecek yemek bellidir. Falafel(Türkçe söylenişine hala alışamadım). Nereden nasıl öğrendiler bilmiyorum ama sınıftakiler benim getirdiğimi öğrenmişler. Bu arada yok sattı kermeste. O gün parkur yarışmasına da katıldım ama o dönem canımı sıkan birkaç konunun olması pek de düzgün kafayla yarışmamı engelledi. Öyle ki engelleri ters geçtim. Psikolojik olarak çabuk etkilenen biri olmanın zararları işte.
MBMTR var tabi ki de. İstanbul'a gitmek güzeldi ama daha güzeli cebimden para çıkmamasıydı. Ben eğlendim ama çok da yorulduk. Hele ki kaldığımız yer ile etkinliğin yerinin uzak oluşu da cabası. Ama hala da gitme imkanım olsa giderim.
10. sınıf genel manasıyla böyle geçti benim için. Olay az ama ayrıntı çok. Son eklemelerimi yapacak olursam o sene serbest kıyafete geçtik ve ben bununla birlikte saçımı çok uzatmamın doğru olmayacağını anladım. Ve o sene sömestr benim için kritikti. Bunun da yıl içinde etkisinde kaldım. Ve bu doğrultuda kişiliğim de değişti. Neyse 10. sınıf benim için böyleydi işte. Sonraki durak 11. sınıf. Bence etkinlik patlamasının olduğu sene. Bayağı uzun olacak benden söylemesi.